28 Ekim 2012

Köln İstihbarat Servisi

Almanya milli takımının çok özel bir oluşumundan bahsedeceğim. Özellikle son dünya kupasında bu ekibin ismini sıkça duydu dünya basını ama detaylı bir şekilde ele almak istedim. Alman Futbol Federasyonu, Köln Spor Akademisinden öğrencilerin bulunduğu bir ekip kurdu geçmiş yıllarda. Sahadaki mücadelenin dışında, saha dışında da bir savaş var günümüz futbolunda ve konuya ne kadar çok hakim olursanız, o kadar başarılı olursunuz.
Bu grubun kuruluşu 2004 Avrupa Şampiyonasına kadar uzanır. Başarısız geçen şampiyonanın ardından göreve getirilen Klinsmann 2006'da Almanyada düzenlenecek turnuva öncesinde kara kara 31 takımı nasıl takip edip, değerlendireceğini düşünürken, bir gece yarısı gelen telefonla irkilir. Arayan Profesör Buschmann'dır. Kendisi Köln Spor Akademisi'nin Scouting-Projesinin başındaki kişidir ve Klinsmann'la bu konu hakkında fikir alışverişinde bulunurlar. Sonuç olarak Buschmann'la bu konu üzerinde fikir birliğine varılır ve proje hayat bulur.

Kısa süre sonra bu genç öğrenci topluluğu çalışmaya başlar. Buschmann ve Alman Federasyonu öğrenciler konusunda seçicilerdir. Öncelikle ekipteki herkesin üst seviyelerde amatör dahi olsa futbol oynamış olmasına önem verilir. Bunun dışında iş ahlakları ve çalışmalarındaki başarı da önemli bir tercih sebebidir. Seçilen öğrenciler konularında başarılı olabilmeleri adına 10 adet seminere katılıyor. Bunların dışında 2 seminerde milli takım ekibi ile yapılıyor. Bugün itibari ile ekipte tam 50 öğrenci yer alıyor.

2 Aralık'ta Euro2012 grupları belli olduğunda DFB'nin genç ajanları içinde çalışma başlamış oluyor. Kendi içlerinde kurdukları küçük gruplarla başta Almanya'nın yer aldığı gruptaki takımlar olmak üzere, turnuvadaki bütün takımları ciddi anlamda incelemeye başlıyorlar. Mesela Arjen Robben'in sağ çizgiden kaleye doğru her yaklaşışında topu 9/10 seferde içe çekip şutla tamamlamasını rapor etmek gibi olayları değil. Asıl hedef takımın zaaflarının ve güçlü yönlerinin tespiti. Bu verilen örnek, çalışmanın sadece ufacık bir bölümünü kapsıyor.

Öğrencilerin hepsine birer laptop tahsis ediliyor ve içlerinde Scout-Programı da mevcut. Bu sayede takımları en ince ayrıntılarına kadar inceleyebiliyorlar. Mesela topu kaptıktan sonraki pas tercihlerini inceleyip, bundan oluşan görüntüler hazırlayabiliyorlar. Bunun dışında oyuncuların karakterleri, kariyerleri ve takım içindeki önemi ve takımın o oyuncudan beklentileri konusunda da çalışmalar yürütüyorlar. Bu ön çalışmanın ardından asıl performanslarını ise turnuva sırasında sergiliyorlar. Kısa sürede maçları izleyip, aynı şekilde takım, oyuncu gibi konularda detaylı çalışmalar yapıyorlar.

Bu başarılı çalışmanın ardından Spor Akademisi Scouting ile ilgili bir master bölümü açma kararı aldı ve dünya çapında bir ilke imza atmış oldu. Artık profesyönel anlamda bu bölümü okuyup, bunu meslek haline getirmek mümkün. Bu çalışmaların meyvelerini de son bir kaç senede Bundesliga ekipleri almaya başladı.

Scout Ekibi'nin Temel 4 Görevi

1. Oyun Analizi

Elde bulunun imkanlar doğrultusunda öğrenciler rakiplerin maç görüntülerinden oluşan bir video analizi yapıyor. Taktisel tercihler başta olmak üzere her şey detaylıca inceleniyor ve sonunda rapor halinde teknik ekibe sunuluyor.

2. Medya Analizi

Medya konusunda ise rakibin ülkesindeki her türlü bilgi değerlendiriliyor. Ülkenin takımlarından beklentisinden tutun da, takım içinde yaşanan olaylara kadar her şey inceleniyor.

3. Oyuncu Profilleri

Öğrenciler her oyuncuyu detaylı bir şekilde analiz ediyorlar ve bunun sonucunda oyuncuların güçlü ve zayıf yönlerini tespit ediyorlar. Bu analizlere rakip takım teknik ekibide dahil. Onların da basın toplantılarındaki açıklamaları ve davranışları başta olmak üzere, saha içindeki tutumları da ele alınıyor.

4. Motivasyon Filmleri

Öğrenciler maç öncesinde rakip takımla alakalı kısa filmler hazırlıyorlar ve milli takımdaki oyuncuları rakibe hazırlıyorlar. Buradaki amaç takımın neyi beklediğini görsellerle hissetmesi ve ona göre zihinsel anlamda kendini maça hazırlaması. Son turnuvada bu uygulamadan vazgeçilmiş.


Ötekiler 1-3 Feda

Beşiktaş üst üste galibiyetsiz bitirdiği haftaların ardından lige iyi başlangıç yapan Kasımpaşa ile karşılaştı. Rakip sene başında kadrosuna kattığı Fabian Ernst, Kalu Uche, Andreas İsaksson gibi kaliteli yabancıları ile ligin önemli ekiplerinden biri oldu. Beşiktaş'ta ise aksine kadro, geçmiş sezonlara göre kağıt üzerinde daha zayıf bir şekle bürünmüştü.

Aybaba diğer maçlarda olduğu gibi son maçta olumlu işler yapan takımı bozmama geleneğini sürdürdü ve Trabzonspor maçının ikinci devresindeki kısmen başarılı ekip ile sahaya çıktı. Rakip ise yeni teknik direktörleri Shota'nın önderliğinde, geçmiş teknik ekipten kalan mirasa sahip çıkarak kadroda fazla bir değişiklik yapmadan oynamayı tercih etti.

Beşiktaş geçen hafta kaldığı yerden aynen devam ederek başladı. Orta sahada Oğuzhan ve Fernandes'in başarılı performansları, karşılıklı pas alışverişleri takımı hücuma çıkarmak konusunda çok etkili oluyordu. İlk net pozisyonda Oğuzhan'ın Olcay'la paslaşması sonucu gelen atak oldu. Oğuzhan'ın pozisyon öncesinde Uğur'dan gelen topa dokunmayıp aynı anda Elyasa ve Ernst'i şaşkın bırakması ise klasına yakışır, ince bir hareketti.

Baskı devam ederken kanatları sene başından beri yeterince etkili kullanamayan siyah beyazlılar, bu konuda en beklenmedik oyuncusu Holosko'dan harika bir orta sonucu Almeida'nın harika kafa vuruşu ile öne geçti. Holosko'nun topu bakarak ve bilerek adrese yolladığını belirtmek gerekir. Aynı şekilde Almeida'nın da kafası ile topu atılabilecek en iyi noktaya atmasıda çok değerli. İlerleyen dakikalarda bu sefer Almeida ortalamış ama Holosko içeri yaklaşıp net vuruşu yapamamıştı.

Skor avantajını ele geçiren Beşiktaş geçmiş sezonlardan farklı olarak geri çekilmiyor artık. Bu da dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Takım olarak bu zamanlarda biraz dağınık ve panik halinde bir görüntü çiziyor olsa da, niyetin süreklilik olması gelecek adına çok önemli. Beşiktaş bu baskıyı sürdürdüğü sıralarda harika bir gol daha attı. Önce Hilbert topla ceza sahasına girdi ve Kasımpaşa savunmasının dengesini bozdu. Bu karambolde Almeida topu Holosko'ya ulaştırdı ve Filip başarısız bir şut çekti. Rakip topu uzaklaştırınca atak bitti derken, topu tekrar kazandı Beşiktaş ve Oğuzhan atağa yön veren isim oldu. Sırasıyla  Oğuzhan-Fernandes-Oğuzhan-Olcay-Almeida-Olcay paslaşmasına tanık olduk. Bahsettiğimiz pas trafiği 3-4 saniye yoktu bile. Bu Barcelona gibi paslaşmalar sonucunda Olcay geçen hafta olduğu gibi kaleci ile baş başa kaldı ve bu sefer çalım atmayı denedi ama yine başarılı olamadı. Bu sefer farklı olarak olay yerinde Fernandes vardı ve skoru iki sıfıra taşımayı başardı. Bu gol aynı zamanda bazı detayları gözler önüne serdi.

Bu golü bu kadar detaylı atkarmamın bir kaç sebebi var. Öncelikle bu pas trafiğini maç içinde özellikle Olcay, Oğuzhan ve Fernandes'in kurduğu küçük üçgenlerde defalarca yaptığını görme şansımız oldu. Topa hükmetme konusunu haftalardır yazıyorum ve ismi geçen bu çocuklar, bu işi çok iyi yapabileceklerini ve bir arada uyum içinde oynayabileceklerini göstermiş oldular. Aynı şekilde Almeida'dan faydalanarak ceza sahasına girmenin ne kadar kolay olduğunu da göstermiş oldu bu pozisyon. Bunun dışında Olcay'ın ve Holosko'nun ofansif anlamda skora etki etmek konusunda yeterli olamayacağını da bir kez daha görmüş olduk. Olcay'ın bu yönünü insanların bilip, ona göre değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisi geldiğinde burada hakkında yazdığım yazıda da özellikle bu konuya değinmiştim. Bir başka önemli konu ise, başarısız atağın ardından, oyunu geriden kuran isimdi. Normalde oyuncular bu durumda ilk olarak Fernandes'i ararken, artık bu işi yapabilecek bir Oğuzhan var. Oğuzhan'ın topu ileri taşıması, aynı zamanda Fernandes'i de daha çok ceza sahasına itmiş oluyor ve gol yollarında etkili olmasını sağlıyor.

Skor avantajını iyice ele geçiren Kara Kartal aynı Galatasaray maçında olduğu gibi rakip takımın kazandığı kornerde inanılmaz bir savunma zaafı gösterince skor kısa süre sonra 2-1'e geldi. Alan savunması yapmak doğru bir tercih olsa da, bu konuda yeterince çalışılmadığı gözlerden kaçmadı. İlk yarıda akıllarda kalan bir başka detay ise, topu gelişi güzel uzaklaştıran Uğur'un Aybaba'nın tepkisinin ardından verdiği yoruldum tepkisiydi.

İkinci devrede Kasımpaşa biraz daha hareketli olsa da, maçın genel görüntüsü değişmedi. Beşiktaş önce üçüncü golü buldu, ardından da sayısız gol pozisyonuna girdi. Bir kez daha net vuruş konusundaki eksiklikler gözden kaçmadı. Almeida'nın baş başa kaçırdığı pozisyon da bunlardan bir tanesiydi. Sonuç itibari ile Beşiktaş haftalar sonra kazanmayı başardı ve puan farkının açılmadığı şu süreçte çok büyük bir kayıp yaşamamış oldu.

İstatistiksel anlamda Olcay, Oğuzhan ve Fernandes'in en çok koşan üç futbolcu olması ve ceza sahasına ortalarda yakalanan % 63'lük oranın genel ortalamaya göre yüksekliği önemliydi. Bu başarıda beklerin katkısının olmaması ise oldukça düşündürücü.

22 Ekim 2012

Bonkör Kartal

Kara Kartal bu hafta kendi sahasında, son 6 maçtır kazanamadığı Trabzonspor ile karşılaştı. En son kazandığı maç Schuster döneminde, Portekiz çetesinin ilk maçlarından biri olan kupa maçıydı. O açıdan Schuster'in tribünde yer alması da bir o kadar ironikti. Kendisini tekrardan görmek, bir çok kişi gibi beni de heyecanlandırdı.

Beşiktaş'ta geçen hafta ceza alan Veli ile sakatlığı bulunan Necip'in olmaması, Hasan ve Oğuzhan adına önemli bir şanstı. Burada başta olmak üzere, her defasında bu çocukların forma giymeleri gerektiğini savunuyorum. Beşiktaş'ın topa hükmetme ve oyuna yön verme konusunda böylesine yetenekli iki oyuncusu varken, yeterince forma bulamamaları oldukça üzücü bir durum. Bu hafta şans bulan Oğuzhan oldu ve oldukça başarılı bir maç çıkardı. Ayrıca hocasının ekran karşısında yeterince koşmuyor diye eleştirdiği genç futbolcu, sahanın en çok koşan ismi oldu.(10.866m) Bunun dışında gösterdiği performans, yaptığı başarılı ofansif katkı ile herkesin takdirini topladı. Aybaba'nın gelecek haftalardaki tercihi umarım hayal kırıklığı yaratmaz.

Siyah beyazlılarda bir başka farklılık ise ilerideki hücum hattındaydı. Sahada Almeida, Batuhan ve Holosko üçlüsü vardı. Almeida sol tarafta, Holosko sağ tarafta, Batuhan ise en uçta yerini aldı. Çizgideki isimlerin kenar-forvet özelliğinden uzak olması ve Almeida'nın merkezde devamlı yanlız kalması böyle bir denemeye yol açtı ama sonuç oldukça başarısız oldu. Kara Kartal ilk 45 dakika boyunca oldukça vasat bir oyun sergiledi ve sonuç olarak devreye 1-0 yenik girdi.

İkinci devrede sahada yokları oynayan ve devre arasında gideceğini düşündüğüm Batuhan'ın yerine, Olcay'ın girmesi ile takım biraz daha toparlandı. Üst üste gelen ataklar sonucunda kazanılan serbest vuruşta, Fernandes başta kaleci Onur'u olmak üzere herkesi şaşırttı ve orta yapmak yerine topu doğrudan kaleye yolladı. Bu sayede skora denge geldi ve Beşiktaş tempoyu arttırmaya çalıştı. 

Kısa süre içinde çok ciddi pozisyonlar yakalandı. Almeida ve Olcay'ın net pozisyonları gol olmayınca, kulübeden oyuna dahil Mehmet Akyüz de gerekli katkıyı sağlayamayınca maç malesef bu şekilde bitti. Son dakikalarda yakalanan baskı ve Olcay'ın son saniyede kaçırdığı pozisyon ise duyguların tavan yaptığı andı. Hakemin düdüğünün ardından, birbirinden habersiz bir şekilde oyuncuların yerlere serilmesi ise istek ve arzu konusunda herkesi mutlu etti.

Maç ile ilgili önemli ayrıntı ise başta Olcay'ın son saniyedeki pozisyonu olmak üzere, kaçan gollerdi. Burada Onur'un başarılı performansı dışında, ciddi anlamda bir bitiricilik noksanlığı göze çarpıyordu. Olcay transfer olduğunda şurada kendisini değerlendirmiştim. Olcay'ın kaçırdığı pozisyonun benzerlerini defalarca yaşamış biri olarak, açıkcası çok şaşırmadım. Aynı şekilde Almeida da bu tarz pozisyonlarda hem Bremen'de hem de Beşiktaş'ta defalarca benzer durumları bizlere yaşattı. Beşiktaş'ın ilerideki oyuncuları, senelerdir olduğu gibi gol yollarında etkisiz ve bitiricilikten uzak. Kale önünde çerçeveyi gördüklerinde net vuruş yapmak konusunda ciddi zorluklar yaşıyorlar. Mustafa Pektemek dışında eldeki oyuncuların hiç birinde de bu yeteneği göremiyoruz malesef. Beşiktaş'ın bu dönemde bir Feyyaz'ı bir Ahmet'i yok. Beşiktaş'ın eksikleri çok olsa da, en önemli eksikliği bu. Sonuç olarak Beşiktaş rakiplerinin puan kaybettiği bu haftada, bonkör davranarak onlara eşlik etti ve beraberlik furyasına katıldı.
















11 Ekim 2012

Call Me Maybe

İlk olarak İngiltere'nin Crystal Palace takımı ile başladı her şey. Miami Dolphins Cheerleaders'ın Call Me Maybe parçası ile yapılan kombine reklamında gördük bu güzelleri. Kontra 100.yılını kutlayan FC Santos'tan geldi. Santos kulübü aynı parçanın Portekizce versiyonunu çekmiş ve futbolcusundan, malzemecisine kadar herkes oynamış.


Crystal Palace Kombine Reklamı






FC Santos'un Klibi



En Dolu Tribünler


Stadionwelt sitesi bu sezon Avrupa liglerindeki takımların stadyumlarının dolulukları ile ilgili güzel bir araştırma yapmış. Bu araştırmanın sonunda Süd Tribünesi ile meşhur Borussia Dortmund %100 kapasite, yani maç başına 80.645 kişi ile hem Almanya'nın hem de Avrupa'nın birincisi olmayı başarmış. Bir başka Bundesliga ekibi Bayern München ise %100 kapasiteye ulaşmış olsa da, stadyumu biraz daha ufak kaldığı için dördüncü olabilmiş. İlk 10 takım arasında 4 Bundesliga ekibi'nin yer alıyor olması da bir başka önemli detay. Borussia Dortmund'u takip eden diğer 29 takım ise şu şekilde;

Takım Adı
Gelen taraftar sayısı / Stadyum Kapasitesi % Doluluk Oranı

2. Manchester United
75.353 / 76212 % 98.87

3. FC Barcelona
74670 / 98787 %75,59

4. FC Bayern  München
71.000 / 71.000 %100

5. Real Madrid
71.000 / 80.162 %88.57

6. Schalke 04
60.511 / 61.673 %98.12

7. FC Arsenal
60.092 / 60.355 %99.56

8. Hamburger SV
54.708 / 57.441 %95,24

9. Newcastle United
50.559 / 52.387 96.51

10. Borussia Mönchengladbach
49.942 / 54.010 %92,47

11. Ajax Amsterdam
49.575 / 52.960 %93,61

12. AC Milan
48.447 / 80.065 %60.51

13. VfB Stuttgart
48.810 / 60.405 % 79.65

14. Glasgow Rangers
46.738 / 50.549 %92,46

15. Manchester City
46.531 / 47.726 %97.50

16. 1.FC Nürnberg
46.017 / 50.000 %92.03

17. Hannover 96
45.800 / 49.000 %93.47

18. Celtic
45.346 / 60.982 %74,36

19. Eintracht Frankfurt
45.063 / 51.500 %87.50

20. FC Liverpool
44.667 / 45.276 %98,65

21. Shaktar Donezk
44.585 / 50.000 %89.17

22. Feyenoord Rotterdam
43.500 / 51.137 %85.07

23. AS Roma
42.854 / 70.364 %60.90

24. Inter Milan
42.827 / 80.065 %53.49

25. Paris SG
41.760 / 47.428 %88.05

26. FC Chelsea
41.587 / 42.522 %97.80

27. Atletico Madrid
41.500 / 54.851 %75.66

28. Werder Bremen
41.457 / 42.100 %98.47

29. OSC Lille
40.214 / 50.186 %80.13

30. AFC Sunderland
39.870 / 49.000 %81.37

2 Ekim 2012

Çaresiz

Beşiktaş dün İnönü'de Rıza Çalımbay'ın Sivassporunu konuk etti. Taraftara verilen ceza sebebi ile tribünlerde bayanlar ve çocuklar yerlerini almış, rakipler haftayı yenilgi ile kapatmışlardı. Kazanmak çok önemli bir hal almıştı ama böyle maçlarda Beşiktaş'ın puan bıraktığı çok kez olmuştu ve gelenek bozulmadı.

Maç kadrosu yine bir önceki hafta sahada yer alan takımla aynıydı. Sadece Gaziantepspor maçında penaltıya sebebiyet veren Sivok yerine, Escude vardı. Aybaba'nın kadro tercihlerinin antremanlardan çok, maçlarda gösterilen performansa göre şekillendiğini söyleyebilmek için erken ama verdiği sinyaller şimdilik bunu gösteriyor.

Maçın ilk devresi iki takımın mücadelesi ile geçti. 45 dakika sonrası bazı veriler adeta Beşiktaş'ın performansını özetliyordu. İlk devrede en çok koşan isim Veli Kavlak, en çok top kaptıran oyuncu Filip Holosko ve kaleyi bulan şut ise 0 oluyordu. Beşiktaş Sivasspor'dan daha istekli olmasına rağmen, topu ayağında tutmakta inanılmaz zorlanıyordu. İlk yarı boyunca takım üst üste 3 pas bile yapmakta zorlanıyordu ve dolayısı ile rakip alanda oyunu domine edemiyordu.

İkinci devrede de durum pek farklı değildi. Aybaba takımı bozmadan aynı şekilde sahaya sürdü ve ilk devreye oranla Beşiktaş biraz daha hareketli bir oyun sergiliyordu. Ama ilk devrede de yapılamayan pas organizasyonları hala sürüyordu. Bu da ister istemez oyuncuların uzaktan şutlarla gol aramasına sebep oldu. Çaresizce çekilen bu şutlar, sadece maç sonunda tutulan istatistiklere yansıyacaktı.

Oyun bu şekilde devam ederken kaleyi cepheden gören bir noktadan bir serbest vuruş kazanıldı. Almeida topu kullanmak isteyince, kalecinin görüş açısını engellemek isteyen barajdaki Beşiktaşlılar ile Sivassporlu futbolcular arasında bir kargaşa yaşandı. Hakemin uyarıları, kartları derken geçen iki dakikadan ardından kullanılan top barajdan sekti ve bir anda rakip atağa çıktı. Burada topun düştüğü noktaya ilk ulaşan isimler Uğur ve Fernandes, bir an kimin topu uzaklaştıracağı konusunda tereddüt yaşadılar ama Uğur'un uyarısı sonrası Fernandes topu bıraktı. Uğur topu uzaklaştırayım derken, topu Fernandes'e nişanlayınca bir anda Atıf Chahechouhe topla buluşup 40 metre ilerleyerek golü attı. Golü bu denli detaylı anlatmamın sebebi ise, Beşiktaş'ın kendi yarı sahasında 1 tane bile oyuncunun olmamasıdır. Amatör lig takımlarında dahi yapılmaması gereken bir hatadır bu. Özellikle serbest vuruşun şut olarak kullanacak olması da, çok daha önemli bir detaydır. Uğur orada rakibe çarptırmamış olsa dahi, en azından bir isim daha olmalı ve atak başlamadan bitmeliydi.

Sonuç olarak Beşiktaş-Sivasspor maçlarında yenen abuk sabuk gollere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Geçen sezon Grosicki'nin kendisinin bile ofsayt sandığı gol, ondan önceki dönemlerde penaltısı verilmeyen Beşiktaş'ın dönen topta yediği golle yenilmesi gibi benzer örneklerini çokca yaşadık zamanında.

Golün ardından karşılıklı oyuncu değişikleri ile oyun devam etti. Aybaba sahada adeta varlığı belli bile olmayan Holosko yerine Batuhan'ı aldı. (Holosko demişken, neden ısrarla Filip'in tek forvet çıkılan maçlarda, kanat forvet olarak değerlendirilmeye çalışıldığını anlayamıyorum. Şampiyon olunan sene haricinde, o bölgede gösterdiği performans hep yetersiz kaldı. Teknik ekip yabancı olsa bir nevi anlarım bu denemeleri ama Aybaba'nın onu bu şekilde kullanmasına anlam veremiyorum. Beşiktaş'ın sezon başından beri ceza sahasına yaptığı ortalarda bu kadar başarısız olmasının altında yatan sebeplerin biri de budur.)  Bu hamlenin ardından Veli yerine, yeteneklerine çok inandığım Hasan Türk dahil oldu. Aybaba'nın saha performansına göre kadroyu şekillendirmesi oyuncular üzerinde de etki etmiş olacak ki, Hasan yapması gerekenden çok daha fazlasını yapmayı denedi ve zaman zaman bu hanesine eksi olarak yazıldı. Yine de genel performansı oldukça başarılıydı diyebilirim. Bu hamlelere Rıza hoca kısa süre içinde Erman-Pedriel hamlesi ile cevap verdi ama arkada yakalanacak boşlukları değerlendirebilecek bir isim olan Pedriel, çok etkili olamadı. Beşiktaş yüksek toplarla oynamaya başlayınca da, Rajnoch'u dahil etti ve bozan bir oyun anlayışına yöneldi ve bunda da başarılı oldu.

Beşiktaş adına iç sahada böylesine önemli bir haftada kaybetmek cidden çok kötü oldu ama asıl önemli olan Beşiktaş'ın sergilediği performans. Beşiktaş her maç daha iyi oynaması gerekirken, aksine daha kötü oynuyor. Özellikle Sivas maçında gösterilen performans endişe vericiydi. Tavukların başını keser ve serbest bırakırsanız, kısa bir süre dengesizce koşarlar. Beşiktaş futbol takımının görüntüsü de tam anlamı ile başı kesik tavuklar gibi. Gereksiz bir telaş, gereksiz bir kontrolsüzlük söz konusu. Umarım bir an önce bu görüntüden kurtulmayı başarırlar. Bir başka önemli konu da, Aybaba'nın her röportajında 14 adet futbolcusu olduğundan bahsetmesi. Bunun diğer genç oyuncular üzerinde nasıl bir iz bıraktığını düşünmesi dileği ile.