11 Haziran 2013

Gökhan Töre (21)

Gökhan Töre 1992 senesinde Köln'de Samsunlu bir gurbetçi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. 21 sene içinde ise yaşadıkları ve ulaştıkları göz önüne alındığında oldukça ilginç bir hayat hikayesine sahip. Özellikle hayatında çok önemli bir yere sahip olan dedesi başta olmak üzere, İngiltere'ye transferi, sonra başarılı Bundesliga macerasıyla sıradan bir futbolcu hikayesi olan bir isim değil.

Futbolda çok ufak yaşlarda Adler Dellbrück'de gösterdiği başarının ardından, 7 yaşında genç oyuncular için Almanya çapında büyük bir fırsat olan Bayer Leverkusen'e transfer olur. Burada çok ufak yaşlarda gösterdiği performans sadece Türk milli takım ekibinin değil aynı zamanda Almanların da dikkatini çeker. Ama Gökhan'ın kararı çok nettir. Onunla ufacık yaşından itibaren ilgilenen ve her antremanında ona eşlik eden dedesi Sabri'nin vasiyetini yerine getirecektir. O daha 14 yaşındayken kaybettiği dedesinin tek arzusu Gökhan'ın ay-yıldızlı forma giymesidir. O da hiç şüphesiz bu isteği yerine getirir ve milli takım için forma giymeye başlar. Dönem dönem Almanların yetkili ismi Horst Hrubesch'in onu telefonla taciz etmesine kulak bile asmaz. Bu güçlü ilişki dedesinin onunla çok ilgilenmesi ve onu antremanlarına götüren kişi olmasından daha derin bir konu aslında. Özellikle 3.jenerasyonun ebeveynleri çalışmak zorunda olduğu için, bu nesli genelde dedeleri ve nineleri büyüttü. Bu yüzden bu neslin ilk jenerasyona karşı olan bağlılığı oldukça derin ve güçlüdür. Buna güzel bir örnek mesela Gökhan'ın sol kolundaki dedesinin adını ölümsüzleştirdiği dövmesidir. Bu yüzden çok severim Gökhan'ı.

Takımındaki başarısı sayesinde Gökhan büyük takımların da dikkatini çeker ve Chelsea'ye transfer olur. Henüz 17 yaşındadır ve çok farklı bir ülkeye doğru yol tutacaktır. Onun transferinde rol oynayan isim Frank Arnesen olur.

2009/10 ve 2010/11 sezonunda özellikle yaptığı asistlerle dikkat çekti. Chelsea U18 ve Rezerve takımlarında oldukça başarılı bir dönem geçirdi ve şampiyonluklar yaşadı. Bu sayede zaman zaman Ancelotti idaresindeki Chelsea A takımında da yer aldı. Ancelotti gençlere çok şans veren biri olmadığı için, buradaki macerası kulübe dışına çıkamadı. 18 yaşında forma şansı bulamasa da, yıldız isimlerle antreman yapma şansını elde etti. Kalou, Zhirkov gibi isimlerle çok samimi olduğunu her ortamda dile getiriyor. O da Oğuzhan gibi play station hastası.

Bu sürecin sonunda önce gençlerin şans bulamamasından şikayetçi olan Arnesen, Chelsea'den ayrılıp Hamburg'a gitti. Arnesen'in ilk icraati Chelsea alt yapısında yer alan bu gençler oldu. Bunlardan bir tanesi de Gökhan'dı. 2,5 yıllık Chelsea macerasının ardından Hamburg ile 3 senelik sözleşme imzaladı ve artık sahne alabilecekti.

Hamburg 2011/12 sezonuna Michael Oenning liderliğinde başladı. Genç ve daha oturmamış bir takım olmaları kadar, oldukça tecrübesiz bir teknik direktörün idaresi altında olmalarından ötürü sezona kötü bir başlangıç yaptılar. Bu ister istemez Oenning'in sonu oldu ve yerine hala görevde bulunan Thorsten Fink getirildi. Gökhan iki teknik adamın da değişmeyen oyuncusuydu ve takımın ofansif anlamda en kilit isimlerinden biri olmayı başardı. Bu kısa zaman içindeki başarısı özellikle Rubin Kazan olmak üzere bir çok takımın dikkatini çekti ve devre arasında Hamburg'un kapısını çaldılar. Hamburg ve Gökhan ilk etapta hayır dediler. Sezon sonu ise işin rengi değişmişti ve Gökhan Rubin'in yolunu tutacaktı.

Rubin Kazan süreci ise hiç beklendiği gibi olmadı. Transferde isteksiz olduğunu daha sonra kendide dile getirmişti zaten. Burada bir şekilde yeterli şansı bulamadı. Daha sonra işin menajeri ile ilgili olduğu ve bu konuda bir takım gizli olayların döndüğü dedikoduları çıksa da, ne olup bittiğini bilmiyoruz. Bilinen tek şey bu olaylardan sonra Gökhan'ın Ahmet Bulut'un portföyüne dahil olduığu.

Milli takımda ise onu A takıma ilk kez alan Hiddink döneminde de, Avcı döneminde de kadroda kendine yer buldu. İlk maçına 10.08.2011'de Estonya karşısında çıktı ve başarılı bir performans gösterdi. Çok forma giymediği dönemlerde dahi kadroya çağrılması, teknik ekiplerin ona olan güvenini çok net bir şekilde yansıtıyor. Hiddink'in Chelsea'de oynarken onun için İngiltere'ye gidip antremanlarını izlemesi ve ona da diğer gurbetçi isimlere olduğu gibi değer vermesi de oldukça önemli bir ayrıntı.


TEKNİK DEĞERLENDİRME

Gökhan'ı değerlendirirken üst ligde forma giydiği ilk sezonu olan Hamburg'daki dönemini baz alacağım. Hamburg'da forma giydiği dönemde 4-2-3-1 formasyonunda sağ açık, 4-3-1-2'de de zaman zaman ofansif ortasaha zaman zamanda ikinci forvet olarak oynadı.

Gökhan her iki ayağını da kullanabilse de, sol ayağı güçlü olan bir futbolcu. Teknik kapasitesi oldukça yüksek bir isim. Topu ayağında saklama konusunda oldukça başarılı olması dışında en önemli özelliği top sürüşü ve bunu başarıya götürebilmesi. Bu becerisi onun aynı zamanda en büyük handikapı. Başarabildiğine inandığı için bazen olması gerektiğinden fazla topu tutuyor ve takımın oyun anlayışını kötü anlamda etkiliyor. Örnek aldığı isimlerin Robben ve Messi olduğunu da bu noktada belirtmekte fayda var. Eğer doğru isimlerle çalışabilirse, bu özelliğini olumlu kullandığını da belirtmekte fayda var. Bunu en güzel anlatan aşağıdaki grafiktir bence. Hamburg'da oynarken yakaladığı maç başı kilit pas başarısı ile Bundesliga'nın en iyileri arasına girmeyi başardı. Bayern'den Robben ve Ribery ya da o sezonun flaş ekibi Mönchengladbach'dan Arango ya da Reus gibi isimlere yakın bir sayıya ulaşması çok önemli.

Kendisini yetenekli futbolcular içinde bir adım öne çıkaran bir başka özelliği ise mücadeleci ruhu. Sonuç olumsuz olduğunda, bazı oyuncular gibi durumu asla kabullenmiyor. Bunu değiştirebileceğine inanıyor ve takımındaki arkadaşlarını da inandırıyor. Bu özelliğini özellikle Hamburg'da bir kaç kez gösterme şansı buldu ve herkesin övgüsünü almayı başardı.

Gökhan mesela bir İlkay gibi kendini kişisel anlamda çok geliştirmiş bir isim değil. Dolayısıyla bu onun hayata bakış açısı ve davranışlarında da farklılıklara sebep oluyor. Hayattan keyif almasını seven bir isim. Bu konuda kendisine baskı yapılması ters tepebilir. Bir Batuhan değil tabi ama Fernandes kadar rahat bir isim diyebilirim.

Hamburg'da oynadığı dönemde oldukça fazla sorumluluk alıyordu. Kornerler ya da duran topları hep o kullanıyordu. Bu takıma skor olarak olumlu yansıyordu. Özellikle sol ayağıyla içe doğru kullandığı kornerlerden Hamburg çok sayıda gol buldu. Fernandes'in bu sezon verdiği katkı kadar olmasa da, bu konuda da faydalı olacaktır.

Bazı zamanlar ''sahte'' ofansif ortasaha olarakta oldukça iyi maçlar çıkardı. Top sürme konusundaki becerisi ve teknik kapasitesi sayesinde takım arkadaşlarına daha çok katkı yapan bir oyun tarzı ortaya sergiledi. Özellikle Bayer Leverkusen maçı, bu maçlar içinde en dikkat çekeniydi diyebilirim. Savunma arkasına bıraktığı paslardan sadece bir tanesinin gol olması ise büyük bir şansızlıktı.

BEŞİKTAŞ'TA NE YAPAR?

Gökhan'ın Beşiktaş'ta oynaması gereken mevki önceki takımlarında da olduğu gibi sağ açık olacaktır. Bu durum onu ters ayağıyla mecburen içeri doğru oynamasını ve iç kısımdaki isimlerden kopmamasını sağlayacaktır.

Takımda oynayacağını düşündüğüm Olcay, Oğuzhan ve Fernandes ile beraber topa hakim ve baskıcı bir futbol anlayışını kolaylıkla sergileyebilir bu ekip. Bu üç isim geçen sezon özellikle ilk devrede küçük üçgenlerle rakip savunmayı bozan bir anlayış benimsemiş ve oldukça başarılı olmuştu. Gökhan da bu ekibe kolaylıkla dahil olabilecek bir oyuncu. Burada önemli olan bu isimlerin önünde tek amacı gol katkısı verebilecek bir forvet olacaktır. Elimizde iyi forvetler olsa da, bu şablonda skora net bir şekilde katkı yapan bir isim olmazsa olmazdır.

Bunun dışında takımdaki gurbetçi oyuncu sayısının gittikçe artıyor olması da onun için büyük bir şans. Alt yapıdan arkadaşı olan Burak Kaplan büyük ihtimal takımda kalmayacaktır ama eğer kalırsa onun da uyum konusunda kendisine faydası olacaktır diye düşünüyorum.

Son olarak geçen sezon çok fazla forma giyememiş olması Gökhan için bir handikap gibi duruyor ama eğer kamp dönemini iyi geçirirse kısa süre içinde bu açığını da kapatacaktır. Kendisine tekrardan çocukken tuttuğu takıma hoşgeldin diyor ve başarılar diliyorum.

9 Haziran 2013

Nasıl Yani?

Dün Spor Bakanımız Suat Kılıç'ın yapmış olduğu bir açıklama yansıdı Beşiktaş Medyasına. Haber şurada mevcut. Sayın bakan sürecin Demirören zamanında tamamlandığını, hatta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da olan bitenden haberdar olduğunu belirtmiş.

Şimdi gelelim asıl meseleye. Yıldırım Demirören Beşiktaş'ın başındayken, Kültür Bakanlığı'na stadyumun durumu ve yeni stad projemize neden izin verilmediği ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Bunun dışında stadyumun hemen dibindeki otele nasıl izin verildiğini ve bölgeye yapılacak metro inşaatının neden herhangi bir engelle karşılaşmadığını sormuştum. Uzun süren beklemenin ardından İstanbul III No'lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü bana aşağıdaki mektubu yollamıştı.



Bu mektupta bizi bugün ilgilendiren kısım, sarıyla çizilmiş ilk bölüm. ''... İnönü Stadyumu ile ilgili olarak işlem dosyasında, yapı tescil edildikten sonra kurulun değerlendirdiği herhangi bir restorasyon projesi veya avan proje olmadığından, iptal edilmesi de söz konusu değildir.''

Kısaca bize ulaşmış herhangi bir proje yok. Hatta avan proje bile yok neyin iptalinden bahsediyorsun sen kardeşim dedi devletimizin kurumu. Mektubun tarihine bakalım. 5 Nisan 2012! Kısaca Fikret Orman daha bir kaç haftalık başkan.

Sayın Bakan'ın amacı nedir bilmem ama Beşiktaş üzerinden manipulasyon yapılması hoş değil.