29 Kasım 2013

Ördek

Beşiktaş Cumartesi akşamı deplasmanda ligin zirvesindeki ezeli rakibi Fenerbahçe'ye konuk oluyor. Bu büyük maç öncesi iki takım da sahadan galibiyetle ayrılmanın planlarını yapıyor. Fenerbahçe son dakikalarda aldığı galibiyetlerle Avrupa'nın en çok puan toplayan takımlarının arasına girmeyi başardı. Beşiktaş ise hızlı başladığı ligde Galatasaray maçı sonrası aldığı cezalar sonucu birazcık bocalasa da son haftalarda tekrardan toparlanmayı başardı.

89 senelik rekabette 335. randevuya çıkacak bu iki ekip. Son senelerde Beşiktaş'ın derbilerde çok fazla galibiyet alamaması, üstünlüğü Fenerbahçe'ye bırakmış durumda. Fenerbahçe oynanan 334 maçta 126 galibiyetle bir adım önde bulunuyor. Beşiktaş'ın galibiyet sayısı ise 122. Beşiktaş'ın son 10 maçta sadece 3 kez kazanmış olduğunu belirtmekte fayda var. Deplasmanda ise durum daha da kötü. Beşiktaş'ın son galibiyeti kaleye Pancu'nun geçtiği ve Koray'ın son dakikada attığı golle biten 3-4'lük maç. Üzerinden 8,5 sene geçmiş. Kısaca deplasmanda galibiyetin zamanı gelmiş de geçiyor bile.

Slaven Bilic ve Önder Özen ile kendine yeni bir yol belirleyen Beşiktaş'ın alacağı bir derbi galibiyeti, takımın kendine güveni açısından da çok önemli. Peki Siyah Beyazlılar bunu nasıl sağlayacak? Beşiktaş 11'i birbirinden lezzetli birer besin gibi. Her biri tek başına farklı bir tat olsa da, bir araya geldiklerinde mükemmel bir lezzet ortaya çıkabiliyor. Aynı aşure gibi! Mesela nohut tek başına farklı bir tat sunarken, aşure içinde daha farklı bir lezzet sunabiliyor. Bu güzelliğin şekeri de Oğuzhan. O sahada olduğunda, Beşiktaş daha farklı daha özel oluyor. Takımın oynamak istediği hızlı oyun anlayışının en kritik unsuru.



Oğuzhan her geçen gün daha da yukarı tırmanıyor, her maç kendine hayran bırakmayı herkese gösteriyor. Oğuzhan'ın kısa Beşiktaş kariyerinde takımına çok faydalı işler yaptı ama Oğuzhan en büyük olmak istiyorsa bu maç tam zamanı. Büyük yıldız olmanın yollarından biri de böyle büyük maçları tek başına almaktan geçer. Bunu başarabilecek potansiyel onda fazlasıyla var. Oğuzhan aynı bir ördek gibi! Hem uçabiliyor, hem yüzebiliyor, hem de yürüyebiliyor. Yeri geliyor savunmaya yardımcı oluyor, yeri geliyor takımı tek başına hücuma çıkarıyor. Sahada her zaman en etkili isim. Her yeteneği fazlasıyla bünyesinde barındıran Oğuzhan'ın, artık dev bir isim olması için bu eşiği de aşma zamanı geldi. Başarılı olacağına yürekten inandığımı da belirteyim.

Bu sezon Beşiktaş'ın rakipleri ne zaman savunmak yerine oynamayı tercih ettiyse, siyah beyazlılar o maçlarda rakiplerini hep hacamat ettiler. Çünkü inanılmaz derecede enerjik ve zeki bir takım Beşiktaş. Bunun tek istisnası futboldan çok başka şeylerin konuşulduğu Galatasaray maçının ikinci devresi oldu. Geri kalan maçlarda rakip oynamak istediği sürece, Beşiktaş hep rakibi silip atan ekip oldu. Umarım bu maçtan sonrada sadece futbolun konuşulduğu güzel bir derbi izleriz. Dış faktörlerden uzak ve sadece yeteneklerin konuşulduğu güzel bir derbi!

26 Kasım 2013

Zeki ve Hızlı

Milli maç arasından sonra ligin 12.haftasında Beşiktaş’ın rakibi Konyaspordu. Beşiktaş bu arayı kendi adına iyi değerlendirmiş, önce Shaktar ardından da İBB ile oynadığı hazırlık maçlarında kadroya giremeyen isimleri değerlendirme şansı bulmuştu. Açıkcası bu maçlardan sonra kadroda yeni bir ya da iki isim görebiliriz diye umut ediyordum ama Bilic değişiklik yapmamayı tercih etti. 

Beşiktaş sahaya kart cezalısı Motta’nın yerine Hutchinson tercihiyle başladı. Takımın geri kalanında ise bir değişiklik yoktu. Durum yedeklerde de pek farklı değildi. Escude hafta içinde sakatlanınca, yedeklere uzun bir aradan sonra sadece Holosko eklenmiş oldu.

Kara Kartallar maça çok tempolu başlamak istedi ama saha zemini buna pek müsade etmedi. Islak zemin yüzünden oyuncular buz pistinde gösteri yapar gibi bir görüntü çizdiler. Sırasıyla kaleci Tolga dahil olmak üzere, nerdeyse bütün oyuncular en az bir kez kaydı. Zemin her ne kadar kötü de olsa, oyuncuların ve sorumluların krampon tercihlerinde daha dikkatli olmaları gerekirdi. Daha önce Karabükspor maçında da aynı durum yaşanmıştı.


Oyuncuların ortama alışması ve Konyaspor’un pasifliği sonucu Beşiktaş oyuna alıştı ve birbirinden güzel 3 organize gol attı. Çabuk oyun ve becerikli paslaşmalar sonucu önce Olcay’ın harika golü, ardından ileri üçlünün aralarındaki trafik sonucu Almeida’nın şık golü ve son olarak Oğuzhan’ın bireysel becerisiyle attığı kapanış golü. Hepsi ayrı güzeldi, ayrı akıllıcaydı.

İlk 45 dakikadan sonra oyuncular sahaya kısmen şalterleri indirerek geri döndüler. Bu sadece skor avantajından çok, Konyaspor’un oyundan uzak yapısından dolayıydı. Konyaspor yakın zamanda oynadığı Galatasaray maçında çok farklı bir futbol anlayışı ile sahadaydı. O maçta rakibi 3.bölgede karşılayıp, yapılacak baskıyla sonuca gitmeye çalışmışlardı. Kısmen başarılı da olmuşlar ama skoru koruyamamışlardı. Maç sonunda Uğur Tütüneker’in de yaptığı açıklamadan anladığıma göre Bilic de böyle bir oyun anlayışı beklemiş.

Oyunun ikinci devresinde erken yenen gol, kart sınırında bulunan isimlerin daha geç çıkmasına ve takımın biraz daha fazla efor sarfetmesine sebep oldu. Daha sonra takım durumu toparladı ve doğru oyun ile 90 dakikayı tamamladı. Siyah Beyazlılar Holosko, Gökhan, Oğuzhan ve Almeida ile skoru arttırma şansı yakalasa da bunları golle sonuçlandıramadı.


Sonuç olarak Beşiktaş çabuk ve basit oyun anlayışıyla Fenerbahçe ve Galatasaray’a zorluklar çıkaran Konyaspor karşısında rahat bir galibiyet aldı ve puan ortalamasını 2’ye çıkarmayı başardı. Bunun dışında kart sınırındaki isimlerin cezalı duruma düşmemesi ve zemin yüzünden kimsenin sakatlanmaması da sevindirici diğer olaylardı. 

4 Kasım 2013

Asi Ruh

Beşiktaş'ın son dönemde yaşadığı düşüşte en çok dikkat çekenlerden biri takımın zaman zaman duraklaması ve skoru değiştirmek adına vaktinde harekete geçmemesi. Özellikle İstanbul'da oynanan Rizespor ve Karabükspor maçları bu durumun en güzel yansımalarıydı. Sahada duruma tepki veren kısacası isyan eden birisinin eksikliğiydi.

Bilic'in söylediği bir cümle vardı, öncelikle onu hatırlatmak isterim. Bilic sezon başı alınan seri galibiyetlerin ardından bir maç sonu basın toplantısında şu cümleleri sarf etmişti. ''Takım olarak oynuyoruz. Buradaki felsefe, güç halkındır. Oyunculara bunu anlatmaya çalışıyorum. Takımda zenginler ve fakirler yok, sınıflar yok. Sınıfları ortadan kaldırarak, gücü halka vermeye çalışıyoruz.''


 Madem bu kanaldan konuya giriş yaptık, oradan devam edelim. Che Guevara'nın unutamadığım bir cümlesi vardır. ''Hasta la victoria siempre. Patria o muerte.'' Türkçesi ''her zaman kazanana kadar mücadele. Ya vatan ya da ölüm.'' Kısaca burada bahsedilmek istenen sonuna kadar hatta ölümüne davaya inanmak ve bu uğurda mücadele etmek gerektiğidir. Bu açıdan bakıldığında Bilic'in de dediği gibi takımda herkes diğerine saygı duyuyor ve görev paylaşıyor ama işin inanç kısmında, isyan kısmında eksiklik var.

Beşiktaş'ın sahada bu isyan ateşini yakacak oyuncusu yok malesef. Mesela bunu seneler önce Pascal Nouma'da ya da İlhan Mansız'da görürdük. Seneler öncesi oynanan bir Gençlerbirliği maçında İlhan Mansız'ın kaleci Gökhan Tokgöz ile olan mücadelesinden kim etkilenmedi? İşte eksik olan bu isyan. Beşiktaşcasına Asi Ruh diyorlar.



Takımda çok karakterli ve işini iyi yapmaya gayret eden isimler görev alıyor elbette ama bu ruhu taşıyan isimlerin eksikliği derinden hissediliyor. Duruma isyan edecek, sahadaki arkadaşlarına kendinize gelin diyecek ve sorumluluk alıp takımı ileri taşıyacak bir karakter yok.

Manuel Fernandes özel bir futbolcu ama kesinlikle bu yapıda biri değil. Bu aslında bir nevi kişilik meselesi ve Fernandes o tarz bir insan değil. Bunun nedenini de sorgulayamazsınız. Çünkü bu sonradan kazanılacak bir özellik değil ve insanın doğasıyla alakalı. Kendisi iyi bir profesyonel ve her maç elinden geleni yapmaya gayret gösteren başarılı bir isim. Daha fazlası da olmayacaktır. Bu açıdan ona gereksiz bir şekilde haddinden fazla yüklenen sorumluluklardan da kaçmasını anlamalıyız. Kaptanlık konusundan tutun da, neden gülmediğine uzanan sıkıcı konular. Kendisinin performansını takım adına daha etkili kullanmak istiyorsak, ondan duran toplar dışında nasıl faydalanır ve yükünü azaltırızın cevaplarını bulmamız lazım. Çünkü Fernandes'e imkanlardan ötürü gereğinden fazla görev veriyoruz ve Fernandes bunu kaldırabilecek kadar üst düzey bir adam değil.

Bu sorunun cevabı başta Fernandes olmak üzere her oyuncunun saygı duyacağı ve takıma o ateşi verebilecek mücadeleden korkmayan ve yeteneğine herkesin saygı duyacağı cesur bir lider ile mümkün olabilir. Beşiktaş'ın Ocak ayında yapacağı transfer tercihi o açıdan çok önemli. Alınması muhtemel oyuncunun yaptıkları ve mevcut potansiyeli elbette önemli ama yeni gelecek ismin takımın mental eksikliğini giderebilecek biri olması da bir o kadar mühim. Sahada beni ve arkadaşlarımı yenmeniz için, bizi öldürmeniz lazım diyebilecek bir karakter görmek umuduyla.



3 Kasım 2013

Siyah Ve Beyaz Gibi

Beşiktaş Karabükspor maçına sahaya elindeki en uygun oyuncu topluluğu ile çıktı. Savunmadaki ufak değişiklikler, merkezdeki üçlü ve ilerideki ofansif oyuncular olması gerektiği gibiydi. Bu tercih ilk 45 dakika boyunca sahaya da yansıdı. Beşiktaş her ne kadar sadece 3 kez kaleye şut çekmiş olsa da, kaleyi bulamayan ama net olan bir çok pozisyon buldu. Bunlardan en net olanı da, Olcay'ın Oğuzhan'a bıraktığı pas sonucu kaçan goldü.

Oyunun ikinci devresine başlarken Veli'nin yerine Atiba geçti ve sağ bek pozisyonunu tekrardan Serdar devraldı. Bu tercih aslında merkezde daha güçlü olmak adına doğru bir hamle gibi görünse de, maçın başından beri Tolunay Kafkas takımı bu bölgeye yönlendirmişti. Lualua'nın devamlı sola doğru hareketlenmesi de bunu ispatlayan ayrıntılarından birisiydi. İkinci devre boyunca da bu oyun anlayışı devam etti ve Karabükspor'un bütün ciddi atakları kendi solundan gerçekleşti. Hatta ilk devre İlhan pek ortada gözükmezken, ikinci devre daha rahat pozisyonlar buldu. Özellikle son anlarda kaçırdığı pozisyon bunlardan en net olanıydı. Beşiktaş ikinci devrenin ilk 5 dakikasında 3 adet pozisyon yakaladı ama gol bulamadı. Kalan sürede ise ciddi anlamda yavaşladı takım ve uzatmalar dışında gol ihtimali yaratabilecek pozisyon bulamadı. Kısaca Beşiktaş ilk devre beyaz ikinci devre siyah bir oyun sergiledi.

Beşiktaş'ın çok koştuğu bu tip maçlarda geçen sezondan beri yaşadığı bir sorun var. Beşiktaş koşularını genelde rakibe baskı yerine, top peşinde koşarak tamamlıyor. Ani top kayıpları ister istemez, bütün takımın paralel olarak geri doğru hareketlenmesine, ardından topu kazanıp tekrardan ileri doğru yönelmesine sebep oluyor. Dolayısıyla mevcut gücünü rakibi karşısına alıp ona baskı uygulamak yerine, topun peşinde kovalamakla tüketiyor. Bunun tersi olduğu zamanlarda ise ortaya Bursa karşısında oynanan futbol benzeri bir performans çıkıyor.

Beşiktaş şu an düşüşte ve ciddi anlamda puan kayıpları yaşadı ama lig uzun bir maraton. Zirvede bitirmek için 2.2 puan ortalamasını tutturmak ya da o rakamlara yaklaşmak gerekiyor. Beşiktaş 10 hafta sonunda 1.8 puan ortalamasında kaldı. Sezonun geri kalanında Beşiktaş'ın 2.36 puan ortalamasını yakalaması gerekecek. Bu da üst üste kazanılacak maçlarla olabilir. Sadece ligde mücadele eden Beşiktaş'ın bunu başarmaması için hiç bir sebep yok.

Takımın genel yapısındaki ufak ayrıntılara da Bilic'in artık karar vermesi gerekecek. Almeida ile devam mı yoksa yerine Olcay, Töre, Fernandes, Oğuzhan, Atiba, Frei gibi topu olumlu ve isabetli kullanan isimlerle uyumlu daha atik,becerikli ve skora doğrudan katkı verebilecek bir forvet mi gerekiyor sorusunun cevabını vermesi gerekecek. Bunun dışında Atiba, Serdar ve Veli'den kimin merkezde, kimin sağ bekte, kimin yedek kulübesinde olacağının da artık netleşmesi lazım. Geri kalanı sorunlar da zamanla oturacaktır diye düşünüyorum.