29 Ocak 2015

Hoşgeldin Tolgay

Bundan 3 yıl önce bana Beşiktaş'ta kimi görmek istersin diye sorsalar, hiç düşünmeden ismini vereceğim oyunculardan biri daha kadromuza katıldı. Buraya yazmaya başladığım zamanlarda da ilk yazdığım isimlerden birinin Tolgay olması ve  aynı şekilde Beşiktaş'a önerdiğim isimler içinde de ikinci isim olması da o yüzden tesadüf değil.

Beşiktaş yeni yönetiminin ilk dönemlerinde futbolda profesyonelleşme projesi kapsamında öncelikle Fikret Demirer ve ekibi, ardından da gönüllü scouting ekibinin oluştuğu ilk dönemlerden beri Tolgay Arslan Beşiktaş'ın radarında oldu. Daha sonra göreve gelen Önder Özen döneminde de bu takım oyunu aynen devam etti ve 1.5 senelik takip sonucunda, doğru zamanda doğru hamleyi yaparak Tolgay'ı kadromuza kattık. Neden doğru zaman? Öncelikle işin mali boyutu ilk sıradaydı. Sözleşmesi sona ereceği için çok önceden bugüne hazırlanarak harika bir rakamda anlaşılmış oldu. Oyuncunun çok parladığı dönemlerde (Van Marwijk ile yıldızlaştığı zamanlar) açıkcası bu transferin imkanı yoktu. Hamburg'un son dönemde gerek mali anlamda zorluk çekmesi, gerek sportif anlamdaki başarısızlıkları onu da etkiledi ve bu durumu da avantajımıza çevirmeyi başardık. 

Eğer Beşiktaş Kasım'dan beri sıcak teması sağlamasa, açıkcası Tolgay için transferin hararetli dakikalarında bu iş olmayabilirdi. Tolgay'ın kalbimin sesini dinledim açıklamasının arkasında yatan durum budur. Beşiktaş yetkilileri oyuncuya sadece yeni bir sözleşme değil, bir proje sunmuştur ve oyuncu buna ikna olmuştur.

Bu işin perde arkasındaki iki değerli yöneticimiz sayın Ahmet Nur Çebi ve Erdal Torunoğulları'na, ekibe güvenip transfer konusunda ısrarcı olmalarından ötürü şahsım adına teşekkür ediyorum. Dürüst olmak gerekirse Ahmet Nur Çebi yazın bu işin başına geçtiğinde, gelecek adına pek umutlu değildim, lakin fena halde yanılmışım. Geçmiş tecrübelerden ötürü bu konuda temkinliydim ama büyük hataymış. Kendisi işi bilenleri dinleyen ve işin idari boyutunu çok iyi beceren bir isim. Beşiktaş adına daha umutluyum artık. Kendisi hakkında önyargılı davrandığım için özür diliyorum. 

Bunun dışında işin mutfağında sabahını, akşamını Beşiktaş'a adamış bir adam daha var; Ali Naibi. Bütün bağlantıların ortasındaki adam, kulübün şu an itibariyle atar damarı. Hocasından, yöneticisine, profesyonelinden, amatörüne herkesin kesiştiği ortak küme. İşin peşini bırakmayıp, Tolgay'ı devamlı gündemde tuttuğu için onu da tebrik ediyorum. Son teşekkürüm ise bizim elimiz, kolumuz, Beşiktaş sevdalısı Koray Özcan'a. Emekleri ve çabaları ödenmez. Tolgay transferi Beşiktaş'ın bütün dinamiklerini içine alan başarılı bir transfer projesidir. Başarısı yeni ufuklar açacaktır.

İşin saha içi kısmı hakkında fazla bahsedilecek bir şey yok. Bundan 2,5 sene önce yazdığım kısa bir yazı burada mevcut. O dönemin üzerine Bundesliga'da nerdeyse 90 maç ekledi, merkez ortasahaya kaydı ve iyi işler çıkardı. Bu dönemde kendini daha da geliştirdi ama çok üst düzey bir isim olamadı. Bu durum sayesinde bugün Türkiye'de zaten. Potansiyel olarak bir İlkay ya da Nuri Şahin seviyesi olabilirdi diye düşünüyorum. Hamburg'un uzun süredir başarısız olması, devamlı hoca değiştirmesi, aşırı fazla transfer sirkülasyonu gibi farklı sebeplerin de bunda etkisi var elbette. Bu Beşiktaş'ın Bundesliga seviyesinden bir yerli oyuncu transfer ettiği gerçeğini değiştirmez. Olcay'ın bile bir sezon boy gösterdiği bir arenada, Tolgay senelerdir başarıyla forma giydi. Bunun özellikle altını çizelim.

Tolgay transferi takım için neden önemli asıl bunu irdelemek lazım. Tolgay ofansif ortasahadan geri çekilmiş bir oyuncu olduğu için topu öne doğru kullanma konusunda çok başarılı. Beşiktaş'ın mevcut ortasaha kurgusunda bu özellikle önemli maçlarda ciddi bir problem oluyordu. Tolgay bu eksiği giderecek bir isim. Ayrıca sert oynamayı da becerebiliyor oluşu, zaman zaman orada görev alan benzer ofansif özellikli oyuncularımızın da öne geçiyor. Bunun dışında hırslı bir isim olması, takımın geneliyle de örtüşecektir. Ayrıca hayat tarzı açısından da kolaylıkla adapte olacaktır. Tolgay umarım çok başarılı olur ve kendisine inananların yüzünü kara çıkarmaz. Ben başarılı olacağına yürekten inaniyorum.



18 Nisan 2014

10

Beşiktaş yeni sezonda zaman zaman gol yollarında çektiği zorluğu azaltacak, aynı zamanda oyuna yön verebilecek bir yetenek arayışına girmiş durumda. 1,5 sezondur Fernandes'in üstlendiği bu görevi, son dönemde Oğuzhan Özyakup üstlendi ama bu geçici çözüm Haziran itibariyle bitecek. Kara Kartal'ın gündeminde şimdilik öne çıkan iki isim var. Bunlar Rafael Van der Vaart ve Aaron Hunt. Kuzey Almanya'nın iki önemli ekibi Werder Bremen ve Hamburg'un kaptanları. Bu iki oyuncunun bir başka ortak noktası da eşlerinin Türk olması.

İlk olarak Hamburg'un 31 yaşındaki yıldızı Van der Vaart'tan bahsetmek istiyorum. Kendisi 4 yıl önce Hamburg'da oynarken Real Madrid'in yolunu tutmuş ve Hamburg'a ciddi bir kazanç sağlamıştı. Hamburg o günden bugüne zor bir dönemden geçti ve 2 yıl önce kurtarıcı umuduyla kendisini tekrardan transfer etti. Bu süreçte Hamburg başarısız bir performans sergiledi ve Van der Vaart'ın performansı da özellikle bu sezon beklenenin çok altında kaldı. Önceki sezon 4-3-1-2 formasyonunda ofansif ortasaha olarak 5 gol, 10 asist gibi bir rakama ulaşmışken, bu sezon genelde oynadıkları 4-2-3-1 formasyonunda ise 7 gol, 8 asist katkı sağladı. Attığı gollerin iki tanesi ise penaltıdandı. Daha da ilginç olan ise 10.haftadan sonra sadece 1 gol atmış olması. Bu düşüşün sebeplerinden biri, bu sezon geçirdiği sakatlıklar diyebiliriz. Son dönemde Hakan'ın yükselen performansı yüzünden de iyice gözden düştü. Hamburg'da yaklaşık 3.5 milyon € maaş ile takımın en çok kazanan futbolcusu olması ve takımın gelecek sezon giderleri düşürecek olması yüzünden ayrılacağına kesin gözüyle bakılıyor.

İkinci isim ise senelerdir Bremen'in değişilmez isimlerinden biri olan Aaron Hunt. Bremen'in alt yapısından yetişen Hunt, takımının 2.6 milyon €'luk teklifini geri çevirdi. Sebep olarak ise artık Almanya dışında oynamak istediğini belirtti. Yarı İngiliz olmasından ötürü, ada takımlarından ciddi teklifler aldı. Bunlardan en ciddi olan ise Sunderland. Bundesliga'nın önde gelen ekiplerinden Bayer Leverkusen, VfL Wolfsburg hatta Hamburg gibi ekipler de teklifte bulundular ama belirttiğim gibi oyuncu Bundesliga sayfasını şimdilik kapatmış durumda. Son gelen teklif ise kadrosuna geçmiş dönemde bir başka Alman yıldız Klose'yi katmış Lazio. 27 yaşındaki yıldız ismin Bosman kuralı sayesinde serbest olması, bir çok takımın iştahını kabartıyor elbette. Leverkusen ve Wolfsburg kadrosuna derinlik katmayı düşünürken, Hunt'ın yedek kalma riskinden ötürü bu takımları tercih etmediğini düşünüyorum. Daha önce uzun seneler Diego, Mesut gibi isimlerin gölgesinde kaldığı için tekrardan böyle bir duruma düşmek istemeyecektir. Aynı zamanda bu kontratı dışında elinde bir kontratı daha var ve zorunlu olarak iyi bir performans göstermesi şart. Hunt bu sezon 4 gol, 7 asist ile takımına sınırla seviyede katkı verdi ama bu takımının en önemli isimlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Hunt'ın en dikkat çeken ve Beşiktaş'a katkı sağlayacak yönlerinden birisi forvete yakın oynayıp sık sık ceza sahasına girmesi ve gol araması. Beşiktaş özellikle Fernandes ile bu konuda çok zorluk yaşıyordu. Bunun dışında karakter olarakta kolaylıkla uyum sağlayabilecek örnek bir futbolcu. Kendisinin en büyük eksiği ise ikili mücadelelerden uzak yapısı. Hunt asla kıran kırana bir mücadeleye girip top taşımaya kalkışmaz. Böyle bir durumda topu en çabuk şekilde ayağından çıkarmanın yollarına bakar. Bu tarzının Türkiye'de faydalı bir oyun sergilemesini engelleyeceğini düşünüyorum.

Van der Vaart'ın ise Beşiktaş'a katkı verebileceği en mühim özellikleri serbest vuruş becerisi ve uzak mesafe şutları olur. Bu tip oyuncular ne kadar paslansalar da, bu yeteneklerini asla kaybetmiyorlar. Beşiktaş'ın son 2 sezonda bu tarz gollerde yetersiz kaldığını düşünüyorum. Ayrıca büyük maçları daha farklı oynaması, özellikle derbilerde Beşiktaş'a büyük fayda sağlayabilir. Van der Vaart'ın yaşının ilerlemiş olması ve zor günlerde takıma liderlik yapmaktan uzak yapısının ise Beşiktaş için büyük bir risk olduğu gerçek. Hem Hamburg'da hem de Tottenham'da buna benzer durumlarda hep ortadan kayboldu.

İki oyuncunun da artıları kadar, eksileri de var. Peki bizim aradığımız isimde hangi özellikler olmalı? Bizim hücum organizasyonlarımızı üzerinden geliştirdiğimiz isimler Oğuzhan, Gökhan ve Olcay. Bu oyuncuların ortak noktası hızlı ve teknik becerilerinin yüksek olması. Bize öncelikle bu pas trafiğine öncülük edecek ve oyuna onlar kadar hareket getirecek birisi lazım. Dortmund'un şampiyonluğa koştuğu sezonun Kagawa'sı gibi bir isim mesela. Kagawa hem tempo belirleyen, hem de bireysel becerileriyle takıma skor anlamında da katkı veren bir futbolcuydu. Ayrıca takımın lig özelindeki en büyük eksiği serbest vuruşlar. Serbest vuruşlar skoru 0-0'dan 1-0'a taşımayı becerebilmenin en kestirme yollarından birisi. Bu sezon sıklıkla öne geçme konusunda zorlandığımız çok maç oldu. O yüzden gelecek ismin bu becerisinin olması şart. Bunların dışında mücadeleden kaçmayan bir oyuncunun daha başarılı olacağı bu ligin gerçeği. Kısaca Beşiktaş sadece bir 10 numara aramıyor, aynı zamanda öndeki çocuklara bir lider arıyor. Bu ismi geçen iki isim kısmen bunları karşılıyor olsa da, tam anlamıyla bu isimler nokta atışıdır diyemem. Hunt'ın maliyetinin Van der Vaart'ın çok altında olması ve Türk vatandaşı olma ihtimali değerlendirildiğinde daha mantıklı bir tercih gibi duruyor.




1 Mart 2014

Klasik Beşiktaş

Siyah beyazlıların 23. Hafta’daki rakibi Antalyaspordu ve maç olması gerektiği gibi beraberlikle sonuçlandı. Geçen hafta aldığı darbeler sonucu sakatlanan Gökhan Töre’nin yokluğu ve Oğuzhan’ın tam anlamıyla hazır olmaması sonucu, Beşiktaş alışılmış kadrosundan farklı bir şekilde sahaya çıktı. En çok dikkat çeken ise Bilic’in orta saha tercihi oldu. Bilic maç sonrası söylediği gibi 60 dakika Jones’tan yararlanmak, ardından hazır olmayan Oğuzhan ile maçı koparmak üzerine plan yapmıştı. Bu ofansif olarak yeteneksiz kadro ilk 45 dakikada oldukça kötü bir performans sergiledi ve ilk devre golsüz tamamlandı.

Oyunun ikinci devresine değişiklik yapmayarak stratejisine sadık kalan Bilic, sabırlı olmayı tercih etti. Diarra’nın ilk maçta savunmayı zorlaması anlaşılan teknik ekibi oldukça etkilemiş. Bu yüzden zaman zaman Motta dışında geri dörtlü ofansif anlamda nerdeyse hiç risk almadı ve ileriye destek veremedi.
Daha sonradan oyuna giren Oğuzhan zaman zaman takımı hareketlendirse de, hazır olmamasından ötürü bu etkisi kısa sürdü. Sahadaki diğer isimlerin yorulmalarının da bunda etkisi oldu. Kara kartal ofansif anlamda bir elin parmağını geçmeyecek şansları da değerlendiremeyince maç berabere bitti. Kısaca Beşiktaş’ın maçı kaybetme korkusu, kazanma isteğinden daha ağır bastı.

Teknik ekibe tavsiyem bu maçı kaydedip saklasması ve sezon bittiği an tekrar tekrar izlemesidir. Beşiktaş’ın son 10 yılda neden sürdürülebilir başarı yakalayamadığının sırrı bu maçta gizli. Her gelen teknik adamın uyguladığı bazı tercihler var. Mesela bunlardan bazıları savunma dörtlüsünü gol yememek için nerdeyse çakılı oynatmak, ortasahada topu ileri taşımak ve oyuna yön vermekte zorlanan isimleri bir arada sahaya sürmek, savunmaya sınırlı da olsa destek veriyor diye Holosko’yu sağ açık oynatmak gibi. Bu tercihler farklı hocalar tarafından defalarca uygulandı ve  sonucunda hepsi başarısız oldular. Süper lig’in yapısı böyle bir oyun anlayışına uygun değil. Özellikle şampiyonluğa oynayan takımlar için hiç değil. Bilic geldiğinden beri ilk defa böyle bir tercihte bulundu ve umarım bu son olur. Bugün böyle bir tercihe kadrodaki eksiklikler sebep olsa da, Bilic başka çözümler bulacak kadar güçlü bir ekibe ve zekaya sahip.

Beşiktaş'ın gelecek sezonunki kadro planlamasını ilk 11'i üzerinden yapması gerekiyor. İmkanları doğrultusunda 11'de forma giyenlerden daha iyisini getirmez ve sezonun bugünlerini düşünmez ise, gelecek sezonda da zaman zaman böyle kritik ve ucuz puan kayıpları yaşamaya devam edecektir. Bunu başarmanın öncelikli yolu da istikrardan geçiyor. 

30 Ocak 2014

Jermaine Jones (32)

Beşiktaş futbol pazarının getirdiği ortam doğrultusunda çok iyi bir transfer gerçekleştirdi. Öncelikle bu transferde emeği geçen yöneticilerimiz, teknik kadromuz ve çalışanlarımıza teşekkür ederim. Beşiktaş kendinde eksik olanı Jones ile kısmen tamamlamış oldu.

Jermaine Jones'un kariyerini neler yaptığını uzun uzun paylaşmanın mantığı olduğunu düşünmüyorum. Oyuncu sonuçta özellikle Şampiyonlar ligi ve Bundesliga'yı yakından takip eden herkesin yakından bildiği uluslararası üst düzey bir defansif ortasaha. Kariyerinde 160'dan fazla Bundesliga, 25'den fazla Şampiyonlar ligi maçı oynamış bir adam. Daha fazla detay arayan internetten bu bilgilere rahatlıkla ulaşır.


Jones yani klişe tabirle Bad boy aynı Kevin Prince Boateng (Berlin) gibi Frankurt'un kenar mahallelerinde büyümüş ve buralara savaşarak gelmiş bir isim. Kısaca hayatla çok ufak yaşlarından itibaren mücadele etmiş bir isim. Asi ve düşündüğünü söylemekten çekinmeyen bir yapısı vardır. Sol kolundaki başkasından tanıdık dövmesi de (Only God Can Judge Me) bu isyankar ruh halini en güzel temsil eden sembollerden sadece birisi. Gerçi evlendikten sonra biraz duruldu ve problem çocuk olmaktan çıktı ama büyüklerimizin dediği gibi can çıkıyor, huy çıkmıyor.


Bu karakteri onun futbol tarzına da işlemiş durumdadır. Sahada basmadık yer bırakmaz, takımını ezdirmez. Beşiktaş'a özellikle bu yönüyle ciddi katkı verecektir. Beşiktaş takımı çoğunlukla genç ve uysal oyunculardan oluşuyor. Buna örnek verebileceğim isimler mesela Oğuzhandır, Gökhandır, Olcaydır, Mustafadır, Kerimdir vs. Bu ister istemez takımın sahada dominant olmasını da engelleyen bir durum. Örnek vermek gerekirse son oynanan Trabzonspor maçında Zokora Oğuzhan'a oldukça sert bir faul yaptı ve takıma orada bir mesaj verdi. Beşiktaş bu sezon bu tip davranışlara bir direnç ortaya koyamıyordu. Jones bu açığı kapatacak bir isimdir. Sertliği oyun kuralları doğrultusundadır. Bunu özellikle belirtmek isterim. Kimse bir Hürriyet ya da Bruno Alves tarzı kasaplık beklemesin. Bundesliga gibi kolay kart gösterilen bir ligde 165 maçta sadece 5 kırmızı görmüştür ve bunlardan sadece bir tanesi doğrudan kırmızıdır. Kısaca aklıyla bu işi yapan oyunculardandır. Durması gerektiği yeri bilir.


Jermaine Jones bunun dışında tempo olarakta Beşiktaş'a katkı sağlayacaktır. Malum Beşiktaş ligin açık ara en çok koşan takımlarından ama kırılganlığı bu özelliğini kimi zaman işlevsiz bırakıyor. Jones'un son dönem Bundesliga'daki koşu mesafeleri, kadrodaki oyuncuların çok önünde. Bunun dışında ikili mücadeledeki başarıları ve ileri doğru çıkışları onun takıma ekstra katkıları olacaktır.  Her maç en azından kaleyi yoklayacaktır.

Jones ile ilgili olumsuz olarak söyleyebileceğim tek şey menisküs problemi olabilir. Bu sezon bir ara ameliyat olmaya karar vermiş ama daha sonradan kadrodaki yerini kaybetmemek adına ertelemişti. Bu sezon sonuna kadar Dünya Kupası sebebiyle ameliyat vb. bir tercihte bulunmayacağına kesin gözüyle bakıyorum. ABD milli takım hocası Jürgen Klinsmann da onu ne kadar önemsediğini her zaman söylüyor zaten. Brezilya'da olmak isteyecektir ve kendini hazırlaması için ilk aşamada önünde 17 adet mühim maç var.

*Jermaine Jones Almanya'da görevli Amerikali bir asker ile Alman bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla kısa süre Almanya için oynasa da bugün Birleşik Devletlerin formasını terletmektedir.


Jermaine Jones'un oynadığı son maç olan Nürnberg maçı istatistikleri:

Tarih: 21.12.2013
Süre: 90 dakika
Koşu Mesafesi: 11.82km
Sprint Atma: 24
Etkili Koşu: 65
Şut: 3
Başarılı İkili Mücadele: 20
İsabetli Pas: 31
İsabetsiz Pas: 9

27 Ocak 2014

Musa Muhammed (17)



Geçtiğimiz aylarda Birleşik Arap Emirlikleri'nde düzenlenen U-17 Dünya Kupası'nda kaptanlık pazubandıyla kupa kaldırma başarısını gösteren Musa Muhammed 13 Ekim 1996'da doğdu. Nijeryalı genç sağbek 7 maçta 3 gol ve 2 asistlik performansıyla turnuvada dikkatleri en çok üzerine çeken sporcular arasına girdi.  Turnuva boyunca Nijerya'yı sahadaki performansıyla şampiyonluğa taşıyan en önemli unsurlardan biriydi. 90 dakika boyunca enerjisini sahaya yansıtarak takımını da ateşleyen Musa, yüksek hızı ve dayanıklılığıyla maçlarda 10-15 bindirme yaparak takımını hücuma çıkartmış bir isimdi.

Musa Muhammed sıkça sıfıra inip orta yapmayı seven bir oyuncu ve zaman zaman ceza sahasına yaklaşıp çaprazdan kaleyi de yoklama isteği içerisinde. Ceza sahası dışından çıkarttığı şutlar çok isabetli. Verkaça girmeyi seven coşkulu oyunu , pas becerisi , patlayıcı gücü ve gerektiğinde oyuncu eksiltme özelliği onu eksiksiz bir hücum beki yapıyor. Bu kadar hücumcu bir bek savunmada aksaklıklar yaşatıyor mu diye soruyorsunuzdur içinizden belki. Benim cevabım ise tereddütsüz bir şekilde hayır olacaktır.  Genç yaşına rağmen kademe anlayışı ve pozisyon bilgisi olgun bir seviyede diyebilirim gönül rahatlığıyla ve en önemlisi sorumluluk duygusunu savunduğu bölgede tamamen hissetiriyor. Fizik gücü yaşıtlarına göre fazlaca gelişkin ve turnuvada girdiği ikili mücadelelerde hep ayakta kalan taraf  oldu. Ayrıca serbest vuruş kullanma özelliğini de final maçında attığı nefis golle sergiledi. Böyle meziyetlere sahip olan bekler açıkçası benim gözümde daima 1-0 önde başlarlar.

Eksiklerine gelecek olursak eğer, hücumda bazen tercih hataları yapabiliyor. Mesela kaleyi ne zaman deneyip denememesi gerektiği konusunda henüz kusursuz değil. Tabi bunlar tecrübeyle ve iyi bir antrenör ile giderilebilecek pürüzler.
Bahsettiklerim genel olarak teknik özellikleri olabilir ancak onu farklı kılan daha da önemli özellikleri var ki maçlarını izlediğimde umarım bir gün Beşiktaş'a kazandırılır dedirten onlardı. O da üstün mental ve liderlik özellikleri idi.
Taiwo Awoniyi kaptanı ve arkadaşı hakkında bu cümleleri sarf eder : “Musa şüphesiz turnuvada en iyi oyuncumuzdu. O tam bir  ”doğuştan lider” ve bunu asla size gereksiz bir şekilde hissetirmez onu farklı kılan da zaten bu.“ Takımın kalecisi de şöyle ilave eder : “Kesinlikle genel olarak baktığımızda en iyimiz Musa'ydı. Çünkü ilk gün kampa geldiğimizde bizi ilk sevgiyle karşılayan o oldu ve takıma bu ruhu o kazandırdı.“. Nijerya'nın efsane yıldızlarından Nwanko Kanu da hakkında övgüyle bahsetti turnuvadan sonra.  Turnuva boyunca verdiği demeçlerden de müthiş hırslı ve güçlü bir karaktere sahip olduğunu açıkça gördük diyebiliriz. Saha içerisinde de takımını hal ve hareketleriyle çoğu kez ateşlediğine şahit olduğumu belirtmeliyim. Taraftarlar ve takım arkadaşları tarafından kuşkusuz en çok sevilen ve saygı gören sporcuydu !
Geçen sürede Chelsea, Liverpool, Benfica ve Manchester United gibi önemli kulüpler Musa'ya talip oldu. Kendi yaş grubu itibariyle, gelecekte futbolun tüm kıtalardaki bir numaralı "yıldız" sağbek adayı olarak lanse edilen bu oyuncunun transferi o açıdan büyük öneme sahip. Devasa bir potansiyele sahip olan Nijeryalı, öngörülerime göre gelecekteki  15 yıl boyunca sağbekteki kusursuzluk özlemimizi giderebilecek kapasiteye sahip ve belki daha da fazlasına. Tabi ona sabretmek, iyi antrene etmek ve klüp bünyesinde tutabilmek ise tamamen bizim elimizde.
Behrad Talebi


Benim yorumum:
Nijerya U17 takımına olan sempatimi beni yakından takip edenler bilir. Önce Afrika U17 şampiyonasında ve ardından U17 Dünya Kupasında Nijerya takımının ortaya koyduğu başarı cidden mühimdi. O dönem Önder Özen’in de değinmiş olduğu bir başka yıldız isim Isaac Success konusunda girişimler olmuş ama hocanın göreve geç gelmesinden ötürü oyuncuyu malesef Udinese Calcio kapmıştı. Bu açıdan bakıldığında Önder Özen’in yakından takip ettiği bu altın jenerasyonun iyi olan isimlerinden birinin kadroya katılması mühim ve önemli bir başarıdır.
Musa’nın teknik ve mental kapasitesi oldukça iyi, daha da iyi olacaktır. Bu saatten sonra önemli olan Musa’nın taktik kapasitesini de üst düzey bir seviyeye çıkarmak olacaktır. Bunu başardığımız da Behrad’ın da dediği gibi dünyanın sayılı beklerinden birine sahip olabiliriz.
Oyuncunun bugüne kadar maçlar dışında ülkesinden ayrılmamış olmasını da dikkate almak ve ona burada bir aile ortamını hazırlamak hem oyuncunun geleceği hem de Beşiktaş adına mühim ve dikkat edilmesi gereken bir unsur.
Bu tip Afrikalı futbolcuların genelde yaş konusunda tereddütler oluyor sıklıkla. Gerek Afrika’daki turnuva öncesi gerek Dünya kupası öncesi bu oyuncuların tamamı kemik yaşı testinden başarıyla geçtiler. Bu testin hata payı en fazla iki yaş olduğu söyleniyor.  O açıdan da bir sıkıntı olmadığını belirtmek ve kafalardaki soru işaretini kaldırmak isterim.
Musa Muhammed umarım uzun yıllar başarıyla Beşiktaş’ta forma giyer. Hayırlı olsun...


Profil:
İsim: Musa Muhammed
Doğum Tarihi: 31.10.1996
Geldiği Akademi: SARDAUNA Academy
Başarıları: U17 2013  Afrika Kupası Şampiyonluğu, U17 2013 Dünya Kupası Şampiyonluğu, Fifa Fairplay Ödülü


3 Aralık 2013

12. Hafta İtibariyle İstatistikler

Sezonun ilk 12 haftasında Süper Lig'de önemli istatistiklerde ilk 3 yapan takımlar.

Savunmada en az oyun: 1. Beşiktaş (%24.8) 2. Fenerbahçe (%25.7) 3. Galatasaray (%27.3)

Orta Alanda Oyun: 1. Galatasaray(%51) 2. Beşiktaş (%50.3) 3. Erciyesspor (%49.1)

Hücum Bölgesinde Oyun:  1. Elazığspor (%26.7) 2. Fenerbahçe (%25.7) 3. Sivasspor(%25.9)

Topa Sahip Olma: 1. Fenerbahçe (%55.9) 2. Beşiktaş (%54.4) 3. Eskişehirspor (%54.2)

Pasla Oynama Oranı: 1.Sivasspor (%67.2) 2. Eskişehirspor (%65.8) 3. Fenerbahçe (%64.2)

Rakibi Karşılama Mesafesi: 1. Fenerbahçe (46.6m) 2. Beşiktaş (43.3m) 3. Kasımpaşa(43.3m)

Ceza Alanına Top: 1. Fenerbahçe (50.2) 2. Konyaspor (42) 3. Elazığspor (41)

Ceza Alanı İçinde Oyun: 1. Fenerbahçe (24.4) 2. Beşiktaş (20.3) 3. Galatasaray (18.4)

Kaleye Atılan Şut: 1. Fenerbahçe (16.1) 2. Beşiktaş(14.4) 3. Kasımpaşa (14.3)

Şut İsabet Oranı: 1. Fenerbahçe (48.7%) 2. Kayserispor (44.8%) 3. Beşiktaş (43.9%)  

13. Hafta'dan 

En çok gol atan takım: 1.Fenerbahçe (31) 2.Kasımpaşa(27) 3.Beşiktaş (24)*
En az gol yiyen takım: 1. Eskişehirspor (10) 2. Karabükspor(11) 3. Trabzonspor (13)

Beşiktaş'ın Galatasaray karşılaşmasında attığı 1 gol, maç daha sonradan 3-0 olarak neticelendiği için hesap dahilinde değil.

Beşiktaş toplam 12 birimden 8 tanesinde ilk üçte yer almayı başarmış.
Fenerbahçe ise 10 kez bu başarıyı göstermiş. Diğer üst sıra ekiplerinden Kasımpaşa ve Galatasaray ise 3'er kez en iyiler arasındaki yerini almışlar.

Beşiktaş'ın derece alamadığı istatistiklerdeki sayılar ise şu şekilde;

Hücum Bölgesinde Oyun:  24.9%
Pasla Oynama Oranı: 59.6%
Ceza Alanına Top: 39.9
En az gol yiyen takım: 14


Kaynak: MatchStudy






1 Aralık 2013

Doktor Bilic

Dün akşam uzun zaman sonra herkesi heyecanlandıran mükemmel bir derbi oynandı. Ezeli rekabetin ilk dakikasından son dakikasına kadar bu heyecan hiç dinmedi. Derbiye yakışır bir futbol oynandı ve iki takım sahadan birer puanla ayrıldılar.

İlk 5 dakika maça hızlı başlayan Fenerbahçe erken gol bulmak isteyen taraf olduğunu çok net bir şekilde sahaya yansıttı ama bu aynı zamanda kontrolü yitirmesine de sebep oldu. İç sahada her zaman olduğu gibi bekleri çok öne çıkaran Fenerbahçe’ye Olcay Şahan cezayı kesti.

Siyah Beyazlılar skoru koruyayım derken, savunma domino taşları gibi üst üste hata yapınca skor kısa zamanda 1-1’e geldi. Golden kısa süre önce Oğuzhan ile Egemen’in yanlız yakalandığı pozisyon kırılma anlarından biriydi. Gerçi fark 2’ye dahi çıksa, Fenerbahçe’nin direnci kırılır mıydı emin değilim.
Kısa süre sonra takımını gereksiz şekilde 10 kişi bırakan Meireles, maçın gidişatını da değiştirdi. Beşiktaş tekrardan oyunu eline aldı ve baskıyı arttırdı. Bu süreçte bir de süpriz bir gol yedi ama oyundan kopmadı. Almeida’nın Alves’i devamlı öne çıkarması Fenerbahçe’nin dengesini bozdu ve  kısa süre sonra Almeida 2 gol atarak takımı devreye önde sokmayı başardı. Gollerde Almeida kadar Oğuzhan ve Veli başta olmak üzere, diğer oyuncuların da katkısı önemliydi.



İkinci devreye takımlar aynı oyuncularla başlamayı tercih ettiler. Kısa süre sonra Veli sakatlanınca, Beşiktaş adına kabus dolu dakikalar başlamış oldu. Oyuna giren Necip yeterince verimli olamadı ve devamlı pozisyonunu kaybetti. Bunun dışında aynı Konyaspor maçında olduğu gibi erkenden sarı kart görünce, Bilic’in bütün planları alt üst oldu. Kısa süre sonra da Necip gereksiz bir faul daha yaparak takımını 10 kişi bıraktı.

Bilic bu duruma Motta hamlesiyle önlem almayı tercih etti. Motta sol beke geçince, Atiba da ortaya geçti ve Beşiktaş merkezde birazcık daha dirençli olmayı başardı. Maç boyunca sağ açıkta etkili olamayan hatta ikince devre başında sola kaymak durumunda kalan Dirk Kuyt, ilerleyen dakikalarda boy avantajını kullanma şansı buldu ve skoru 3-3’e taşıyan isim oldu. Beşiktaş Motta hamlesine kadar Kuyt’ı oyun dışında tutmayı Atiba ile iyi başarmıştı aslında ama şartlardan ötürü zorunlu bir müdahelenin bedeli ağır oldu. Bilic maç öncesi neden böyle bir tercih yaptığını da aslında herkese göstermiş oldu.



Bilic’in derbilerde öne geçip oyunun ilerleyen bölümlerinde yaşanan düşüş ile ilgili söylediği önemli. Öndeki oyuncuların bu denli oyundan düşmesinin farkında olduğunu belirtiyor ve bunun mental olmadığının da altını çiziyor. Ek olarak durumdan memnun olmadığını belirtmesi de mühim. Bilic hastalığa doğru teşhisi koymuş ve çözümü bulacak kapasiteye sahip.  Zamanla bu sorunu da giderecektir ve Beşiktaş o zaman çok daha tehlikeli olacaktır.


Beşiktaş’ın ligin ilk devresinde geriye 4 maçı kaldı ve şu an itibariyle 25 puanı var. Kalan maçlarda sergileyeceği performans oldukça mühim. Kara Kartallar sırasıyla İstanbul’da Sivasspor, Kasımpaşaspor, Elazığspor ve deplasman sayılmayacak Ankara’da Gençlerbirliği ile karşılaşacak. Zor maçlar elbet ama Beşiktaş’ın aşamayacağı kadar değil.

29 Kasım 2013

Ördek

Beşiktaş Cumartesi akşamı deplasmanda ligin zirvesindeki ezeli rakibi Fenerbahçe'ye konuk oluyor. Bu büyük maç öncesi iki takım da sahadan galibiyetle ayrılmanın planlarını yapıyor. Fenerbahçe son dakikalarda aldığı galibiyetlerle Avrupa'nın en çok puan toplayan takımlarının arasına girmeyi başardı. Beşiktaş ise hızlı başladığı ligde Galatasaray maçı sonrası aldığı cezalar sonucu birazcık bocalasa da son haftalarda tekrardan toparlanmayı başardı.

89 senelik rekabette 335. randevuya çıkacak bu iki ekip. Son senelerde Beşiktaş'ın derbilerde çok fazla galibiyet alamaması, üstünlüğü Fenerbahçe'ye bırakmış durumda. Fenerbahçe oynanan 334 maçta 126 galibiyetle bir adım önde bulunuyor. Beşiktaş'ın galibiyet sayısı ise 122. Beşiktaş'ın son 10 maçta sadece 3 kez kazanmış olduğunu belirtmekte fayda var. Deplasmanda ise durum daha da kötü. Beşiktaş'ın son galibiyeti kaleye Pancu'nun geçtiği ve Koray'ın son dakikada attığı golle biten 3-4'lük maç. Üzerinden 8,5 sene geçmiş. Kısaca deplasmanda galibiyetin zamanı gelmiş de geçiyor bile.

Slaven Bilic ve Önder Özen ile kendine yeni bir yol belirleyen Beşiktaş'ın alacağı bir derbi galibiyeti, takımın kendine güveni açısından da çok önemli. Peki Siyah Beyazlılar bunu nasıl sağlayacak? Beşiktaş 11'i birbirinden lezzetli birer besin gibi. Her biri tek başına farklı bir tat olsa da, bir araya geldiklerinde mükemmel bir lezzet ortaya çıkabiliyor. Aynı aşure gibi! Mesela nohut tek başına farklı bir tat sunarken, aşure içinde daha farklı bir lezzet sunabiliyor. Bu güzelliğin şekeri de Oğuzhan. O sahada olduğunda, Beşiktaş daha farklı daha özel oluyor. Takımın oynamak istediği hızlı oyun anlayışının en kritik unsuru.



Oğuzhan her geçen gün daha da yukarı tırmanıyor, her maç kendine hayran bırakmayı herkese gösteriyor. Oğuzhan'ın kısa Beşiktaş kariyerinde takımına çok faydalı işler yaptı ama Oğuzhan en büyük olmak istiyorsa bu maç tam zamanı. Büyük yıldız olmanın yollarından biri de böyle büyük maçları tek başına almaktan geçer. Bunu başarabilecek potansiyel onda fazlasıyla var. Oğuzhan aynı bir ördek gibi! Hem uçabiliyor, hem yüzebiliyor, hem de yürüyebiliyor. Yeri geliyor savunmaya yardımcı oluyor, yeri geliyor takımı tek başına hücuma çıkarıyor. Sahada her zaman en etkili isim. Her yeteneği fazlasıyla bünyesinde barındıran Oğuzhan'ın, artık dev bir isim olması için bu eşiği de aşma zamanı geldi. Başarılı olacağına yürekten inandığımı da belirteyim.

Bu sezon Beşiktaş'ın rakipleri ne zaman savunmak yerine oynamayı tercih ettiyse, siyah beyazlılar o maçlarda rakiplerini hep hacamat ettiler. Çünkü inanılmaz derecede enerjik ve zeki bir takım Beşiktaş. Bunun tek istisnası futboldan çok başka şeylerin konuşulduğu Galatasaray maçının ikinci devresi oldu. Geri kalan maçlarda rakip oynamak istediği sürece, Beşiktaş hep rakibi silip atan ekip oldu. Umarım bu maçtan sonrada sadece futbolun konuşulduğu güzel bir derbi izleriz. Dış faktörlerden uzak ve sadece yeteneklerin konuşulduğu güzel bir derbi!

26 Kasım 2013

Zeki ve Hızlı

Milli maç arasından sonra ligin 12.haftasında Beşiktaş’ın rakibi Konyaspordu. Beşiktaş bu arayı kendi adına iyi değerlendirmiş, önce Shaktar ardından da İBB ile oynadığı hazırlık maçlarında kadroya giremeyen isimleri değerlendirme şansı bulmuştu. Açıkcası bu maçlardan sonra kadroda yeni bir ya da iki isim görebiliriz diye umut ediyordum ama Bilic değişiklik yapmamayı tercih etti. 

Beşiktaş sahaya kart cezalısı Motta’nın yerine Hutchinson tercihiyle başladı. Takımın geri kalanında ise bir değişiklik yoktu. Durum yedeklerde de pek farklı değildi. Escude hafta içinde sakatlanınca, yedeklere uzun bir aradan sonra sadece Holosko eklenmiş oldu.

Kara Kartallar maça çok tempolu başlamak istedi ama saha zemini buna pek müsade etmedi. Islak zemin yüzünden oyuncular buz pistinde gösteri yapar gibi bir görüntü çizdiler. Sırasıyla kaleci Tolga dahil olmak üzere, nerdeyse bütün oyuncular en az bir kez kaydı. Zemin her ne kadar kötü de olsa, oyuncuların ve sorumluların krampon tercihlerinde daha dikkatli olmaları gerekirdi. Daha önce Karabükspor maçında da aynı durum yaşanmıştı.


Oyuncuların ortama alışması ve Konyaspor’un pasifliği sonucu Beşiktaş oyuna alıştı ve birbirinden güzel 3 organize gol attı. Çabuk oyun ve becerikli paslaşmalar sonucu önce Olcay’ın harika golü, ardından ileri üçlünün aralarındaki trafik sonucu Almeida’nın şık golü ve son olarak Oğuzhan’ın bireysel becerisiyle attığı kapanış golü. Hepsi ayrı güzeldi, ayrı akıllıcaydı.

İlk 45 dakikadan sonra oyuncular sahaya kısmen şalterleri indirerek geri döndüler. Bu sadece skor avantajından çok, Konyaspor’un oyundan uzak yapısından dolayıydı. Konyaspor yakın zamanda oynadığı Galatasaray maçında çok farklı bir futbol anlayışı ile sahadaydı. O maçta rakibi 3.bölgede karşılayıp, yapılacak baskıyla sonuca gitmeye çalışmışlardı. Kısmen başarılı da olmuşlar ama skoru koruyamamışlardı. Maç sonunda Uğur Tütüneker’in de yaptığı açıklamadan anladığıma göre Bilic de böyle bir oyun anlayışı beklemiş.

Oyunun ikinci devresinde erken yenen gol, kart sınırında bulunan isimlerin daha geç çıkmasına ve takımın biraz daha fazla efor sarfetmesine sebep oldu. Daha sonra takım durumu toparladı ve doğru oyun ile 90 dakikayı tamamladı. Siyah Beyazlılar Holosko, Gökhan, Oğuzhan ve Almeida ile skoru arttırma şansı yakalasa da bunları golle sonuçlandıramadı.


Sonuç olarak Beşiktaş çabuk ve basit oyun anlayışıyla Fenerbahçe ve Galatasaray’a zorluklar çıkaran Konyaspor karşısında rahat bir galibiyet aldı ve puan ortalamasını 2’ye çıkarmayı başardı. Bunun dışında kart sınırındaki isimlerin cezalı duruma düşmemesi ve zemin yüzünden kimsenin sakatlanmaması da sevindirici diğer olaylardı.