24 Kasım 2012

Lider Buraya

Beşiktaş ligin zayıf ekiplerinden Akhisar'ı konuk ettiği 13.Hafta açılış maçında sahadan 3-1'lik galibiyetle ayrılmayı başardı. Sahaya geçmiş haftalardan alıştığımız orta saha kurgusu ve ofans hattı ile fırtına gibi başladı Kara Kartal. Defans kurgusunda ise ufak değişiklikler vardı. Öncelikle haftalardır savunmanın dengesini bozan Uğur Boral yerine, defalarca üstünde durduğum Emre Özkan forma şansı buldu. Stoperde ise Ersan yerine, Toraman ve Sivok ikilisi görev aldı.

Henüz maçın üçüncü dakikasında Hilbert'in defansı tarumar etmesinin ardından Holosko ile açılış yapıldı. Kısa süre sonra sahnedeki isim yine Holosko oldu ve dakika 7'yi gösterdiğinde omuzu ile ikinci golü attı. Hakemin garip tavırlarına rağmen, Beşiktaş durmamakta kararlıydı ve günün en formda isimlerinden Hilbert, Almeida'nın defans arkasına attığı uzun topta skoru 3-0'a taşımayı başardı.

İlk 20 dakikadaki bu Kara Kartal misali saldıran ve baskı kuran Beşiktaş'ı en son ne zaman böyle istekli ve arzulu gördüm, inanın hatırlamıyorum. Kaleciden, en uçtaki oyuncuya kadar herkes çok iyi motive olmuş ve lider olmak için inanılmaz istekli ve arzulu bir oyun sergiliyordu.
Rakibe darbeyi bu kadar erken vurmak, ilerleyen dakikalarda Beşiktaş'ın işini daha da zorlaştırdı. Önceki haftalarda yaşananlara benzer sahneler görmeye başladık. Özellikle ikinci devrede Beşiktaş, topun kontrolünü  tamamen rakibe verdi ve beklemeye başladı. Rakip Akhisar bile olsa, toptan bu denli uzun süreler uzak kalırsanız golü yersiniz. Öyle de oldu! Ardından yapılan değişikliklerde fayda etmeyince, üstüne bir de Almeida atılınca maçın tadı bir anda kaçtı. Olcay'ın çizgiden top çıkarması olmasa, son dakikalarda yine bir kanser sendromu yaşayabilirdi taraftarlar.

Sonuç itibari ile bu gerçekleşmedi ve Beşiktaş sahadan üç puanı alan taraf oldu. Böylelikle uzun bir süre sonra liderliğe oturdu ve bu zorlu sezonda cümle aleme Beşiktaş'ın kolay bir lokma olmadığını da göstermiş oldu. Beşiktaş iyi performansını ne zaman 45 dakika yerine 90 dakika geneline yaymayı başarırsa, asıl o zaman duyulacak ayak sesleri.

Oyuncu Performansları

Maçın Beşiktaş açısından en parlak geçen ilk 20 dakikasında İbrahim Toraman'ın hataları pasları dikkat çekti. Özellikle ileri yollanan uzun toplarda, nerdeyse her topu rakibin alması irdelenmeli. Bu açıdan stoperde Toraman'ın oynamasının faydadan çok zararı olduğunu düşünüyorum. Kendisinin defansif ortasahada daha başarılı olduğunu da belirtmekte fayda var. Gerçi Necibin son dönemdeki başarılı performansıdan sonra orası da zor gibi.

Beşiktaş orta sahasında forma giyen Necip, Oğuzhan ve Fernandes orta ve üst düzey Avrupa takımları ile yarışır bir kaliteye sahipler. Uzun vadede bu üçlü bozulmaz ve alternatifleri de en az onlar kadar başarılı olursa, Beşiktaş için aydınlık günler yakındır.

Dün akşam Holosko ve Hilbert'in performansları da göz doldurdu. Holosko'nun motivasyon ve hırsının en net analizini attığı golde topa vurduğu şiddetten anlayabiliriz. Radara takılmış olsa (120km/h), ödeyeceği ceza epey yüklü olurdu sanırım.

Emre'nin performansı çok üst düzey olmasa da, defansif anlamda takıma oldukça direnç kattı. Akhisar'ın en tehlikeli oyuncusu sayılabilecek Kenan ile maç boyunca başarılı bir mücadele içinde oldu. Zamanla maç temposunu kazandıkça, uzun vadede iyi bir 18 oyuncusu olacağını düşünüyorum. Mevcut durumda ise kadroya yazılacak ilk isim olmalı.


19 Kasım 2012

Gol var!

Beşiktaş dün deplasmanda sezonun flaş ekiplerinden Antalyaspor ile karşılaştı. Başarılı futbolu ile dikkat çeken Antalyaspor karşısında, Kara Kartal'ın başarılı bir karnesi (1998'den beri yenilgisi yok ) olmasına rağmen yine de acaba bir puan kaybı olur mu düşünceleri de vardı. Bunda diğer büyük takımların bu hafta yaşamış olduğu puan kayıplarının da sebebi olduğunu düşünüyorum. Takımlar böyle durumlarda genelde gereksiz bir baskı yaşar ve puan kaybı yaşarlar. Beşiktaş'ta da bunu sıkca yaşayan bir ekip.

Siyah beyazlılar sahada cezalı Hilbert'in yokluğu dışında, alışmaya başladığımız kadrosu ile yer aldı. Bunun dışında çok önemli bir değişiklik vardı. O da her geçen gün daha da oturmaya başlayan stoper ikilisinden Sivok'un yerine Toraman'ın tekrardan stoper olarak sahada yerini almasıydı.

Sağ bekteki Mehmet Akgün tercihinin ne kadar doğru bir hamle olduğu, maçın hemen başında Almeida'ya yaptığı harika asistle adeta ispatlanmış oldu. Aynı zamanda rakibin en etkili oyuncularından Tita'yı da kontrolü altında tutması, oyuncuyu etkisiz kılması da değerliydi. Ama tam hazır olmaması sebebi ile sakatlanıp çıkması Beşiktaş'ın zayıf olan savunma anlayışını daha da zayıflattı.

Orta sahada ise Necip etrafına ayak uydurdu ve harika bir performans sergiledi. Daha önce sıkça yazdığım küçük üçgenlere bir şekilde dahil olmaya başladı. Özellikle Oğuzhan ile olan paslaşmaları, dikine oynayıp adam eksiltmeleri maçın en güzel detaylarından biriydi. Bu sayede oyunun özellikle ilk devresinde takımı ayakta tutan, orta alandaki bu uyumdu. Beşiktaş'ın hem genç hem de kaliteli bir orta sahası oluşmaya başlıyor. Kalite demişken Fernandes'in Almeida'ya yaptığı asistten bahsetmezsek olmaz. Beşiktaş'ın çok değerli ve önemli bir oyuncusu olduğunu her defasında gösteriyor. Yıldız mı değil mi orası önemli değil ama bir gerçek var; Fernandes tek başına, bu takıma en az iki derece sınıf atlattırmayı başarıyor.

Almeida ve gol demişken attığı gollerden de bahsetmek gerekir. 5 senenin ardından Beşiktaşlı bir futbolcu hatrick yapmayı başarabildi. Özellikle bu sıralar isteği ve arzusu muazzam. Her hafta deplasman, iç saha demeden çıkıyor ve elinden geleni yapıyor. Attığı gol kadar önemli bu özverisi. Mesela Fernandes'in Kasımpaşada attığı gol öncesindeki takipciliği ya da dün oynanan maçta her zaman doğru yerde bulunması güzel örneklerden sadece göze çarpanlar. Umarım bu mücadelenin sırrı yeni bir transfer için değildir ve burada mutludur. Zira iyi bir yardımcı forvet ile çok daha iyi işler yapabileceğine eminim.

Güzel şeyler kadar göze çarpan kötü şeylerde oldu. Beşiktaş'ın sol tarafında ciddi sorunlar yaşanıyor. Ön tarafta Olcay baskılı oyunundan ötürü zaman zaman geri gelmekte zorlanıyor, gelse bile takipciliğini sürdürecek enerjisi kalmıyor. Daha da önemli sorun ise Uğur Boral. Ciddi anlamda takım savunmasının dengesini bozması bir yana, mücadelelerde de çekingen oynaması Beşiktaş'ın rakiplerinin iştahını kabartıyor. Emre Özkan'ın en azından denenmesi gerektiği gerçeği her geçen gün daha da net bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Benzer sorunu sağ tarafta da yaşıyor Kara Kartal. Mehmet'in sakatlanıp çıkmasından sonra Toraman'ın o bölgede oynaması ve devamlı pozisyonunu yitirmesi, Antalyaspor'u maçın sonuna kadar direnmesini sağlayan bir başka önemli konuydu. Bu açıdan geleceğin Beşiktaş'ı adına, en geç sezon sonunda bu bölgelerde ciddi anlamda düzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Bu defoları önlemek için maç içinde orta alanda yapılan değişikliklerin bile fayda sağlamaması da bu durumla bir kez daha yüzleşmemizi sağladı.

Sonuç itibari ile kazanılması zorunlu olan ve oldukça zor bir maçtan, Beşiktaş galip ayrıldı ve yukarı doğru tırmanmaya devam etti. Rakiplerinin Avrupada oynaması sebebiyle kritik dönemlere gireceği bu süreçte, kalan maçlarda alınacak galibiyetlerle Beşiktaş'ın bu sezon ne yapabileceğini daha iyi yorumlayabiliriz. İzleyenlere böylesine keyifli bir maç sunan Aybaba ve Özdileğe de ayrıca teşekkürler.

10 Kasım 2012

Sercan Sararer (22)

Sercan Sararer makinist bir Türk baba ile İspanyol bir annenin çocuğu olarak 1989 yılında dünya'ya gelir. Futbola 5 yaşında FC Rötenbach takımında başlar. 10 yaşına kadar bu takımda forma giydikten sonra, bölgenin güçlü ekiplerinden sayılan Nürnberg ve Greuther Fürth'ün dikkatini çeker. Bu süreçte tercihini, babasının arkadaşının görev aldığı Fürth takımından yana kullanır. 18 yaşında profesyönel olana kadar Fürth'te bütün kategorilerde forma giyer ve daha sonra da A takımın bir parçası olur. A takımla ilk resmi müsabakasını da 2008/09 sezonunda oynar.

Daha önce başta Oğuzhan Özyakup olmak üzere bazı genç isimlerden bahsederken değindiğim alt yapıya verilen önem konularında, alt yapısı güçlü olan takımların genç oyuncuları mesafe tanımadan okuldan antremana, oradan da evlerine götürdüklerini yazmıştım. Sercan'ın Fürth ile olan sürecinde böyle bir durum olmamış. Bunda Fürth'ün mevcut ekonomik yapısı ve imkanlarının yetersiz olmasının payı olduğunu düşünüyorum. Bu sebepten ötürü Sercan antreman ve maçlar için uzunca bir süre, günde 140km yol yapmak durumunda kalmış. Ailesinin gösterdiği fedakarlığı takdir etmek gerekir.

A takıma yükselişi ise Alman futboluna daha önce bir çok genç futbolcuyu kazandırmış bir isim olan Bruno Labbadia sayesinde olur. Labbadia, Sercan'ı bir gün Fürth'ün ikinci takımında oynarken izler ve kendisi hakkında bilgileri görevlilerden alır. Hemen ardından da kararını verir ve Sercan artık 17 yaşında A takımın bir parçası olur. O sezon boyunca antremanları A takımla yapar ve ikinci takımla maçlara çıkar. Attığı goller ve başarılı performansının ardından, bir sonraki sezon artık A takımın tam anlamıyla bir parçası olmuştur. Bu süreçte hem A takımda hem de ikinci takımda forma giyer Sercan.

2009/10 sezonu'nun başlarında çok fazla şans bulamasa da, A takımda zaman zaman süre almayı başarır Sercan. Bu süreçte takımın başarısız bir sezon geçirmesinin ve teknik direktör tercihlerinin genç oyuncunun oynayamamasında etkili olduğunu düşünüyorum. Kaderi de aslında bu sezon değişir. Takımın ikinci devre başına geçen Michael Büskens ile süre bulmaya başlar ve gelecek sezonun planları içinde önemli bir isim olmayı başarır.

Sercan'ın ciddi anlamda ilk olarak dikkat çektiği sezon ise 2010/11 sezonu olur. Sakatlıklar dolayısı ile ofansıf hattın kanat bölgeleri yerine zaman zaman forvette de oynar ve çok başarılı bir sezonu geride bırakır. Aynı sezon kısa süreliğine Burak Kaplan'ın da forma giydiği Fürth sonuna kadar üst sıraları zorlar ama Bundesliga'ya yükselme başarısını gösteremez. Büskens'in genç oyunculardan oluşan takımında, o sezon Sercan 1678 dakikada 8 gol ve 4 asistle tamamlar. Büskens'in en gözde oyuncularından biri olmayı başarır ve bu bir sonraki sezon adına da önemlidir. Çünkü takımın bankosu olmayı başarmıştır.

Asıl patlamasını ise geçen sezon yapar ve Fürth ile Bundesliga'ya yükselme başarısı gösterir. Bu başarıda en büyük paylardan biri de Sercan'ın kendisine ait. Sezon boyunca ofansif hattın sağında ve solunda gayet başarılı bir performans sergilemesi ve 34 maçın tamamında forma giymesi dikkatleri çeker. Ligde attığı 9 golün yanında, 13 de asist yapmıştır. Bunun dışında canlı izleme şansı bulduğum kupa maçında amatör küme takımlardan Eimsbütteler TV'ye karşı, forvet olarak forma giydiği maçta da 4 gol atar. Bu başarılı sezon sayesinde Abdullah Avcı ve ekibinin de dikkatini çeker Sercan Sararer ve milli takıma davet edilir. Milli takımın yaz kampında gösterdiği başarılı performans ve özellikle Portekiz ve Gürcistan maçları onun Türkiye'de de çoğu futbolsever tarafından tanınmasına sebep olur. Kendisiyle daha önce Hiddink tarafından iletişime geçilmiş olmasına rağmen, milli formayı giyme şansı Avcı dönemine nasip olur.

Bu ilgi odağının neticesinde başta Fenerbahçe olmak üzere ismi bir çok İstanbul ekibi ile anıldı. Greuther Fürth'ün Bundesliga'da oynayacak olması ve Sercan'ın çocukluk hayalini gerçekleştirmek istemesi yüzünden olmadı. Bundesliga'da bu sezon şu ana kadar forma giydiği maçlarda istenileni veremeyen Sercan, menajeri Fritz Popp`un yaptığı açıklamaya göre sezon sonunda bitecek olan sözleşmesini uzatmama kararı almış. Yapılan karşılıklı görüşmelerden sonuç çıkmamasının, Sercan'ın da biraz aklının bulanmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Sercan'ın aklında aynı Olcay Şahan da olduğu gibi Bundesliga'da bir sezon oynayıp, Fürth'ten çok daha iyi bir Bundesliga takımına gitme planları vardı ama malesef hem takımının zayıflığı hem de Sercan'ın genel performansı yetersiz kaldı. Bu performans sonucunda Bundesliga ekiplerinden teklif alabilme ihtimali oldukça düşük. Bu yüzden yazın gelen teklifleri kabul etmeyen ve Almanya'da kalmak istediğini belirten Sercan'ın
Türkiye'ye gelme ihtimalini artık çok yüksek buluyorum.

Sercan'ın biraz da özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Sercan futbola forvet olarak başlamış olduğu için teknik kapasitesi ve son vuruş yeteneği oldukça iyi bir futbolcu. 14 yaşından itibaren de sağ ve sol açık olarak yetiştirilmiş olması ise, onun adam eksiltme ve rakipten hızlı düşünme gibi özelliklerini geliştirmesini sağlamış. Kendisinin en dikkat çeken özelliği ise topu alıp sonuca gitme konusundaki becerisi. İyi bir gününde olduğunda karşısında kim olursa olsun çok kolay bir şekilde rakipten sıyrılıp pozisyonlar yaratabiliyor. Mesela bunun en güzel örneklerinden biri de, Portekiz maçında Umut'a attırdığı goldür. Bu ve benzeri hareketleri Sercan'dan sıkça görebilirsiniz.

Kendisinin bir başka dikkat çeken özelliği ise hızlı oynanan bir oyunda oldukça etkili olması. Gerektiği zaman topu ayağında çok tutmadan seri bir şekilde oynaması, oyun temposuna da sıklıkla fayda sağlıyor. Bunda hızlı düşünebilme yeteneğinin katkısı olduğunu düşünüyorum. Güzel bir örneğini geçmiş haftalarda Frankfurt karşısında tek bir pasla Stieber'i golle buluşturmasında da gösterdi. Savunma anlamında da bulunduğu kanatta oldukça etkili olması ve yeri geldiğinde geriye kadar bekini kovalaması önemli bir artısı. Ayrıca bir çizgi oyuncusundan beklenen, orta yapabilme yeteneği de oldukça iyi diyebilirim.

Eksik yönlerinden bahsetmek gerekirse öncelikle çoğu kanat oyuncusunda olduğu gibi hava toplarında oldukça etkisiz. Bu mevkisi itibari ile çok büyük bir handikap değil aslında. Daha önemli eksikliği ise bazen aşırı derecede pozisyonları zorluyor olması. Karşısında kalabalık ve oturmuş bir savunma olmasına rağmen bu zorlamaları , bazen sonuçsuz kalabiliyor. Yani ne zaman pas vermesi gerektiğini, ne zaman adam eksiltmesi gerektiğini bazen ayarlayamıyor. Aynı hareketleri üst üste yapıp başarısız olduğunda ise, bir şekilde oyundan kopuyor. Ben yine de bu eksiğini zamanla aşabileceğini düşünüyorum.

Sonuç olarak Sercan Sararer özellikle başta Beşiktaş olmak Süper Lig'in 3 büyüğü için oldukça cazip bir oyuncu profili. Önümüzdeki sezon sahadaki yabancı sayısının beşe düşürüleceğini de hesap edersek, olası bir transfer Beşiktaş'a ciddi katkı sağlayacaktır.

Yaş: 22
Kilo: 83
Boy: 180cm


Gol Şov 3-3

Beşiktaş, dün 11.hafta'nın açılış maçında Bursaspor karşılaştı. Futbolseverler olrak toplamda 6 gol atılan harika bir maç izledik. Son dakikaya kadar heyecan dolu geçen maçın sonunda, ortaya çıkan sonuç iki tarafı da mutlu etmedi ve sahadan çıkan sonuç beraberlik oldu.

Kara Kartal kart cezalısı Oğuzhan ve son antremanda sakatlanan İbrahim Toraman dışında bilinen kadrosuyla sahaya çıktı. Samet Aybaba da bu eksiklikleri Veli ve Necip ile kapatmayı tercih etti. Rakip ise nerdeyse bilinen kadrosuyla başladı ve sadece Pinto'nun yokluğunda forvette Sestak vardı.

Bursaspor'un en tehlikeli oyuncularından Batalla'nın, bu sezon ofansif alanda en çok topla buluşan oyuncu olması ve bu paslaşmalarda genelde olumlu performans göstermesi siyah beyazlıların en dikkat etmesi gereken unsurdu. Bu açıdan Toraman'ın bir gün önce sakatlanmış olması Beşiktaş adına ciddi bir talihsizlikti, çünkü Necip ve Veli gereken dikkati gösteremediler. Sonuç itibari ile maça iyi başlayan ve etkili pozisyonlar bulan taraf Batalla önderliğindeki Bursaspor oldu. Beşiktaş'ın da başta Almeida olmak üzere pozisyonları olsa da, ne yaptığını bilerek oynayan takım Bursaydı.

Oyun bu şekilde ilerlerken orta sahada yapılan faulü hızlıca başlatan Batalla, sağ tarafta boş olan Tuncay'ı gördü. O da topu bekletmeden içeri çevirdi ve Sestak ile durum 1-0'a geldi. Burada benim dikkatimi çeken iki olay oldu. Öncelikle Necip yaklaşık bir 5 metre Tuncay'a eskortluk yaptıktan sonra anlamsız bir şekilde yavaşladı ve Tuncay'ın orta kesmesine müsade etti. Diğer ilginç olan durum ise Uğur'un çizgiye çok yakın bir noktada olayla bir alakası yokmuş gibi davranıp, olan biteni izlemesiydi.

Golün ardından Bursaspor önce Fernandes'in kaptırdığı topun ardından ve daha sonra da Carson'un yolladığı uzun topla Belluschi ile iki net pozisyondan yararlanamadı. Bu pozisyonların merkezinde yine Batalla vardı. Rakip sahada hiç olmadığı kadar kolay hareket alanı bulması, ilk devre boyunca Beşiktaş savunma hattının dengesini bozdu. Bursaspor ikiyi bulamadan ilk devre bitti.

Yine klasik bir şekilde Beşiktaş sahaya ilk yarıyı nerdeyse yaşamamış bir şekilde, inanılmaz istekli ve arzulu başladı. Sonuç olarak önce Olcay ve ardından da Holosko ile skoru 10 dakika içinde 2-1'e getirdi. Bu tepkiyi Beşiktaş'ın maç içerisinde gol yedikten hemen sonra verememesi önemli bir handikap. Kara Kartal bu gibi durumlarda saha içinde liderlik yapıp, takımı uyandıracak bir oyuncunun olmamasının dezavantajını yaşıyor. Lider ruhlu oyuncu profili böyle anlarda çok önemlidir ve genç oyunculardan oluşan takımların en büyük handikaplarından birisidir.

Skor avantajını Beşiktaş çok uzun koruyamadı ve Vederson'un kullandığı serbest vuruşta McGregor topu tutmak yerine yumruklamayı tercih edince, yaşanan karambol sonucu oyuna tekrardan eşitlik geldi. Bu duruma Beşiktaş çabuk tepki verdi ve baskılı oynamaya devam etti. Bursaspor'un kullandığı serbest vuruşa benzer bir pozisyonda önce Sivokla net bir pozisyon kaçtı. Kısa süre sonra Veli ceza sahasında yerde kaldı ve Aydınus penaltı noktasını gösterdi. İlk olarak kendini bırakmış gibi görülse de, yakın plandan bakıldığında ayağına yapılan net darbe çok net bir şekilde gözüküyordu.

Rakip tam da savunma anlayışını yitirmeye başlamışken, bu sezon çokca gördüğümüz saçma gollerden bir tanesini daha yedi Beşiktaş. Yaşanan bir faul pozisyonunun ardından kısa süreli tartışmalarla oyun soğuyorken, Bursaspor yine oyunu hızlı başlatıp savunmayı gafil avlamayı başardı ve bu atağı da golle bitirerek maçın skorunu belirlemiş oldu. Geri kalan sürede Beşiktaş yorulmaya başladı ve gösterdiği baskı iyice zayıflamaya başladı. Karşılıklı net pozisyonlar olsa da skor değişmedi ve iki takım sahadan beraberlikle ayrıldı.

Çıkarılacak Dersler

Beşiktaş'ın beklerinin ve Mcgregor'un performansında düşüşler yaşanıyor. Hilbert ve Uğur kademelerde ve arkalarına atılan toplarda son maçlarda ciddi hatalar yapıyorlar. Aynı şekilde oyunu sakinleştirmek konusunda takdir ettiğim McGregor, son maçlarda tedirgin bir görüntü sergiliyor. Özellikle sektirdiği toplar ve topu tutmak yerine genelde yumruklamaya çalışması, zaten takım savunması iyi olmayan Beşiktaş'ın oyun anlayışını olumsuz anlamda etkiliyor. Orta alanda forma giyen Necip ve Veli'nin, geçen sezona göre savunmadan bu denli kopuk olması ise bir başka sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Peki bu şartlarda ne yapılabilir? Öncelikle Uğur Boral yerine Emre Özkan'ın denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Emre ofansif anlamda çok etkili bir oyuncu olmasa da, ayağı yere daha sağlam basan bir oyuncu. Bu yüzden takım savunmasında ve kademelerdeki soruna çözüm olabilecek bir isim. Hilbert'in alternatifsiz olmasından ötürü yapabilecek çok bir şey yok ama en azından belli sürelerde Gençlerbirliğinde de zaman zaman bu bölgede forma giymiş Mehmet Akgün denenmelidir diye düşünüyorum. İleri üçlünün sağında ve solunda ise zaman zaman Erkan'ın artık forma giymesi gerekiyor. Takımın fiziksel anlamda etkisizleştiği sürelerde Erkan'ın dinamizmi takımı tekrardan hareketlendirecektir. Oğuzhan'ın tekrardan dönüşü ile Necip ve Veli ikilisinden biri tekrardan kulübede yerini almalıdır. Çünkü takımın Fernandes'ten bağımsız bir şekilde oynamaya da ihtiyacı var ve Oğuzhan bu eksiği kapatabilecek bir isim.

Oyuncu tercihleri dışında Beşiktaş'ın skor avantajını elinde aldığında oyun temposunu kontrol etmesi gerekiyor. Bunu sağlayabilmek için özellikle pas trafiğini arttırmak ve sahaya doğru şekilde yayılmak gerekiyor. Bu oyuncu topluluğu da bunu başarbilecek kalitede diye düşünüyorum.

5 Kasım 2012

3 Gol 3 Puan

Kara Kartal dün akşam ligin ne yapacağı kestirilemeyen takımlarından Mersin İdman Yurdu ile karşılaştı. Toplama bir ekip olsalar da, kimi zaman eskimiş yıldızlarının bireysel çabaları sayesinde süpriz yapabilecek bir ekip Mersin. Bu endişeye rağmen, Beşiktaş'ın genç isimlerinin futbol iştahı ve özverisi kantar'ın ağır tarafında yer alıyordu.

Aybaba son Kasımpaşa maçının sivrilen oyuncusu Oğuzhan başta olmak üzere aynı oyuncularla başlamayı tercih etti. Tek fark sakatlığı bulunan Toraman yerine Necip Uysal'ın sahada yer alıyor olmasıydı. Necip'in hem dinamizmi hem de temposunu düşündüğümde, bu tercihin kalıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sezon daha özgüvenli ve istekli oynadığını da görüyor ve mutlu oluyoruz ama Necip bundan çok daha iyisini yapabilecek kapasitede.

Siyah Beyazlılar maça fırtına gibi başladı. Özellikle Oğuzhan'ın ofansif bölgede etkili olması ve her fırsatta takımı da ileride oynamaya zorlaması iki takım arasındaki farkı netleştiren faktördü. Kısa süre sonra da Almeida'ya verdiği harika pası sonucu penaltı geldi. Beşiktaş'ın kendi evinde erken golü bulması, futbolunu daha da kamçıladı ve aynı baskın oyunu sürdürmeye devam etti.

Geçen maçta da üzerine basa basa anlatmak istediğim, küçük üçgenler oluşturularak yapılan paslar yine gerçekleşmeye başladı. Bu süreç içinde de bolca pozisyon yakalanmaya başlandı. Bunda oyuncuların Almeida'nın etrafında uydu gibi çoğalmasının da önemli bir faktörü var. Mesela Holosko'nun Almeida ile paslaşıp kaçırdığı gol, buna çok güzel bir örnekti.

Aynı oyun anlayışı sürünce Oğuzhan'ın Thierry Henry'ye nazire yaparcasına yaptığı tek vuruş ile skor önce 2-0'a geldi. Devre bitmeden Oğuzhan'ın ceza sahasına mükemmel şekilde sokulması sonucu, boşta kalan Holosko'nun golü ile skor 3-0'a geldi. Spiker bile Oğuzhan'ın hızına yetişemedi. Harika bir mücadele örneği gösterdi ve önce atıp,sonra attırarak sonucu belirleyen adam oldu. Zira Beşiktaş 3 gol atıyorsa, kaybetmiyor.

İkinci devrenin başlarında Mersin'in kullandığı serbest vuruşta topun eline çarpması sonucu Oğuzhan ikinci sarıdan dolayı oyundan atıldı ve Beşiktaş kalan süreyi 10 kişi tamamladı. Burada iki noktaya değinmekte fayda var. Öncelikle hakem Barış Şimşek aynı kararlılığı maçın başında penaltı pozisyonunda Boum'a karşı neden gösteremedi ve kırmızı vermedi? Diğer nokta ise Oğuzhan'ın görmüş olduğu ilk sarı kart. Bazı hakemlerimiz Beşiktaş'a, diğer büyük takımlara karşı kart göstermekte daha rahat bir şekilde bunu uygulayabiliyorlar. Oğuzhan'ın görmüş olduğu kartlar konusundan bağımsız bir şekilde değerlendirmek gerekir bunu. Mesela maçın bitimine 3 dakika kala skor 3-0 olmasına rağmen McGregor'un zaman geçirmeden ötürü yediği kart buna güzel bir örnektir.

Oğuzhan'ın gördüğü ilk karta gelirsek, Beşiktaş'ın dikkat etmesi gereken önemli bir detayı görürüz. Beşiktaş bu ofansif orta saha anlayışı ile sahada yer aldığında geride oynayan oyuncuların daha ileri çıkması gerekir. Aksi durumda inanılmaz geniş boşluklar oluşabilir. Bu pozisyonda da Oğuzhan ile defans'ın arasında oldukça geniş bir boşluk oluşmuştu. Sonuç olarak Oğuzhan doğru olanı yaptı ve atağı kesti. Defanstaki oyuncularımız eğer geri kaçmak yerine, topa doğru hamle yapmış olsalardı pozisyon büyük ihtimalle sorunsuz atlatılabilirdi.

İkinci devrede Kara Kartal 10 kişi kalmasına rağmen, rakibe boş alan bırakmayınca skoru korumayı başardı ve Mersin'in topu ilerde tutmasına izin vermedi. Sonuç olarak Beşiktaş önemli bir engeli daha aştı ve zirveye yaklaşmayı başardı.