21 Aralık 2012

İlk Yarı Analizi - 12/13

Cuma günü oynanan Kayserispor maçı ile ligin ilk devresi Beşiktaş adına tamamlanmış oldu ve bir ilk yarı değerlendirmesi yapmanın gerekli zamanı geldi. Beşiktaş'ın sergilediği 17 maçlık lig performansı ile başlayıp, oyuncuların bireysel performanslarını analiz edip, en sonunda da eksiklere değineceğim. Son olarak da transfer konusunda da neler yapılması gerektiği konusunda düşüncelerimi ekleyeceğim.

Beşiktaş sezona oldukça karmaşık bir ortamda başladı, fakat ligin belli dönemlerinde gösterdiği performans ve güzel futbolla isminden en çok söz ettiren takımlardan biri olmayı başardı. Kara Kartal sezon öncesi iki büyüklü lig olmaya doğru gidiyoruz, bu takım sahaya dahi çıkamaz, sezon sonunu göremez diyenlere en güzel cevabı sahada verdi ve bir kez daha ne kadar büyük bir camia olduğunu göstermiş oldu.

En Golcü Takım

Beşiktaş 17 maç sonunda attığı 38 gol ile ligin en çok gol atan takımı oldu ve 2.23 gol ortalamasına ulaştı. Bu rakam son 5 sezonda ise sırasıyla 22, 28, 20, 25, 18 gol şeklinde olmuştu. Kısaca şampiyonlukla sonuçlanan en yakın sezona dahi 10 gollük bir fark atmış oldu. Bu rakama nasıl ulaşıldığına daha sonra bireysel oyuncu değerlendirmelerinde tekrar döneceğim.

Buna karşın kalesinde gördüğü 25 gol ile ise, bu sezon en çok gol yiyen 6. takım oldu. Beşiktaş'ın maç başına yakaladığı ortalama ise 1.47 gol. Geçmiş 5 sezonda devreyi sırasıyla 14, 18, 10, 18, 17 gol yiyerek kapatan siyah beyazlılar için bu rakam ufak bir rekor diyebiliriz. Bu konuya da daha sonra detaylı bir şekilde değineceğim.

İç Saha ve Deplasman Karnesi

İç saha karnesine baktığımızda ise bu sezon yakalanan 9 maçta 16 puan ise oldukça başarısız olarak değerlendirilebilir. Maç başına bir değerlendirme yapıldığında ortaya çıkan rakam 1.77 puana denk geliyor. Fenerbahçe'de bu rakam 16.hafta itibari ile 2.37 iken, Galatasaray'da ise 2.12 puan. Kısaca iç sahada rakiplerinden çok daha zayıf bir durumda Beşiktaş. Bu sezon 4 beraberlik,1 yenilgi ve sadece 4 galibiyetle oldukça kötü sezonlardan birini yaşıyor. Kapalı tribün için uygulanan kombine ve bilet fiyatı politikasının da bunda payı olduğunu düşünüyorum. Berabere kalınan Trabzonspor ve Galatasaray maçlarında şans ve hakem faktörleri söz konusu olsa da, Bursaspor ve Eskişehir maçlarında ise takım savunmasındaki inanılmaz hataların bedelini ödemiş oldu Beşiktaş. Kaybedilen Sivasspor maçında da geçmiş sezonlardaki kaybedilen iç saha maçlarının bir kopyasını izlemiştik; Hakim taraf olunmasına karşın, bireysel hatalar yüzünden kaybedilen 3 puan!

Beşiktaş'ın dış saha performansı ise topladığı puana bakıldığında oldukça başarılı denebilir. Deplasmanda oynadığı 8 maçtan toplamda 14 puan toplamayı başardı ve maç başına 1.75'lik puan ortalamasını tutturdu. Topladığı puanlar ile 15 puanlı Galatasaray'ın (16.hafta itibariyle) arkasından ikinci sırada yer almayı başardı. Galatasaray'ın ortalaması ise 1.88 puan. Beşiktaş'ın ligde daha kolay sayılabilecek deplasmanları ilk yarı itibari ile oynamış olmasını da belirtmekte gerekiyor. Mesela Bursa, Eskişehir, Sivas, Trabzon, Galatasaray gibi deplasmanları ikinci devre oynayacak. İlk devre zor tabir edilebilecek deplasmanlardan Gaziantep, Ordu, Fenerbahçe ve İBB maçlarını geride bırakmış olması da önemli bir avantaj. Bu dört maçtan toplanan 4 puan ise, mevcut kadronun bu konuda yetersiz kalacağının sinyallerini veriyor aslında.

Kaleci Performansları

Kaleci performanslarına baktığımızda ise Cenk Gönen'in ligde 2 maçta forma giydiğini görüyoruz. Bu karşılaşmalar sezonun ilk maçı olan İBB ve Galatasaray derbisi. 2 maçta 4 gol yiyen Cenk'in bu maçlarda kaleyi bulan 7 şutta başarılı bir performans sergilediğini görüyoruz. McGregor ise 15 maç forma giydi ve bu maçlarda toplamda 20 gol (+1 gol Kayserispor) yedi. Bu maçlarda yaptığı başarılı kurtarış sayısı ise 24. Aşağıdaki tabloda iki ismin ortalamalarını daha detaylı bir şekilde görebiliyoruz (Kayserispor maçı dahil edilmedi). Kupa maçlarını değerlendirmenin genel oyuncu tercihlerinden ötürü, hataya sebebiyet verebileceğini düşündüğüm için değerlendirmelere almadım.



Defans'ın Performansı

Defanstaki tercihlere baktığımızda ise merkezde en çok forma giyen oyuncular olarak karşımıza sırasıyla Tomas Sivok, İbrahim Toraman ve Ersan Gülüm çıkıyor. İbrahim Toraman forma giydiği maçların 10 tanesinde stoper olarak görev aldı. Bu maçlarda Beşiktaş 15 gol yerken, orta alanda forma giydiği maçlarda ise sadece 7 gol yedi. Yukardaki hesapta yenilen gol ortalamasının 1.47 olduğunu dikkate alırsak, stoperde Toraman'ın forma giydiği maçlarda bu yüksek ortalama ufak bir oranda aşılmış oluyor.

Sivok ise 1-0 kaybedilen Sivasspor maçı haricinde bütün maçlarda forma giyerek devreyi tamamladı. Gaziantepspor maçında yapmış olduğu gereksiz penaltı dışında, genel performansına bakıldığında oldukça iyi bir devreyi geride bıraktığını söyleyebiliriz. Takım geçmiş sezona göre duran toplarda daha etkisiz olmasına rağmen, attığı 3 golle bu özelliğini de sürdürüyor. Ersan ise kadroya sonradan dahil olan isimlerden biri oldu. Fenerbahçe maçının ikinci devresi itibari ile şans bulmaya başlayan Ersan, gösterdiği performansla son haftalar haricinde oldukça başarılı oldu. Onun forma giydiği  8,5 maçta yenilen 11 gol genel ortalamanın ufak farkla altında kalıyor. Bu isimler dışında forma giyen Escude ise ligde oynadığı Galatasaray, Sivasspor ve Fenerbahçe maçlarında uyumsuzluğu ile dikkat çekti. Gerçi 45 dakikalık Fenerbahçe maçında sol bek olarak oynadığını da belirtmek gerekir. Aşağıdaki tabloda geride kalan 17 maçın stoper ikililerini değerlendirebilir ve yenilen gol adetlerini inceleyebilirsiniz.


Stoperler kadar savunmanın önemli parçalarından biri de beklerdir. Milli takım maçında İsmail'in sakatlanması ve ardından Emre Özkan,Tanju Kayhan'ın kadro dışı bırakılmasıyla, sol bekteki görev Uğur Boral'ın oldu. Gökhan Süzen transferi son anda şartlar ve Emre'nin tavrından dolayı gerçekleşmeyince işlerin iyi gitmeyeceği aslında en başından beri belliydi. İşler iyice karmaşıklaşınca Emre tekrardan kadroya dahil edildi ama pek forma şansı bulamadı. Sağda ise Hilbert alternatifsiz olmasına rağmen harika bir mücadele gösterip, ilk devrenin Beşiktaş adına en uzun süre forma giyen oyuncusu oldu. Sadece sarı kart cezalısı olduğu Antalyaspor maçında forma giyemedi. Uğur Boral ise bütün maçlarda forma giydi ve Fenerbahçe maçı dışında oynadığı bütün maçlarda sol bek olarak sahadaki yerini aldı. Bu oyuncuların performanslarını ve genel savunma zaaflarını yenilen goller üzerinden değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan aşağıdaki tablo önemli.


Yenilen gollere bakıldığında Uğur Boral'ın Galatasaray, Bursaspor, Antalyaspor maçlarında kademe hataları yaptığını, Sivasspor maçında da bireysel bir top paylaşımı hatasına sebebiyet verdiğini görüyoruz. Bunun dışında Fenerbahçe karşısında sol açık olarak forma giydiği maçta Gökhan Gönül'ü takip etmemesi ve Escude'nin de yetersiz oyunu yüzünden yenilen iki golde de hatalarının olduğu göze çarpıyor. Bazı duran top organizsyonlardaki adam paylaşımında yapılan hatalara girmiyorum ama bu konuda da markaj konusunda eksikliklerinin olduğunu görüyoruz. Hilbert'in göze çarpan hataları ise, rakibin kontra ataklarında kendisinin pozisyonunu yitirdiğini ve arkasına sarkan oyuncuları yakalamakta güçlük çekmesi diyebiliriz. Golle sonuçlanan bu hatalardan en önemlileri Bursaspor,Eskişehirspor ve son oynanan Kayserispor maçlarında rakibin atmış olduğu goller diyebiliriz. Üç maçta da Beşiktaş'ın o an önde olduğunu da atlamamak gerekir. Yenilen gollerden bir çoğunun duran toplardan kaynaklanması ise bu konuda takım savunmasında zaafların olduğunu gösteriyor.

Orta Saha Performansı

Beşiktaş'ın bu sezon en ilginç performansı ise orta alanda yaşandı. 4-3-3'lü oyun şablonunda görev alan isimlerin sahaya yansıttığı futbol, maçların skorlarına da yansıdı. Bu üçlünün en önemli ismi atmış olduğu goller ve yapmış olduğu asistler ile Fernandes oldu. İlerleyen dönemde forma şansı bulan Oğuzhan'ın da bu süreçte ciddi katkıları oldu. Alttaki tabloda 17 lig maçındaki ortasaha tercihlerini ve maç sonuçlarını görebiliyoruz.
Göze çarpan en önemli istatistik Oğuzhan'ın oynadığı maçlarda yakalanan başarı. Forma giydiği bütün maçlarda Beşiktaş sahadan puan ve puanlarla ayrılmayı bilen ekip olmuş. En yüksek galibiyet oranı da kendisine ait. Bunun dışında oyuncuların gördükleri kartlara baktığımızda ise durum çok daha ilginç. Bu alanda da Veli ve Oğuzhan en çok kart gören isim olarak öne çıkıyorlar. Attıkları gol oranlarına ve asistlere baktığımızda ise Fernandes diğer isimlerin açık arasında önde olduğunu görüyoruz. ( Kayserispor maçında Veli daha uzun süre aldığı için, orta alana onun ismini yazdım ve hesabı da ona göre yaptım.)


Almeida Holosko ve Olcay

Siyah beyazlıların ileri üçlüsünde en çok forma giyen isimler ise Hugo Almeida, Filip Holosko ve Olcay Şahan oldu. Galatasaray maçında Mustafa Pektemek'in sakatlanması ve Erkan Kaş'ın çok fazla şans bulamaması, bütün yükü bu üçlünün taşımasına sebep oldu. Almeida 9 gol 6 asistle en önemli silah olurken, onu 8 gol 4 asistle Holosko takip etti. Olcay ise 5 gol 2 asistle bu ikiliye eşlik etti. Atılan 38 golün 22 adedini bu üç oyuncunun atmış olması, genel tablo itibari ile çok olumlu. Bu rakamlara ulaşılmasında takım halindeki ofansif etkinliğin de önemi büyük.

Eksikler ve Transfer

Bireysel anlamda bakıldığında savunmanın solu Beşiktaş'ın şu an zayıf karnı diyebiliriz. Öncelikle bu bölgeye iyi bir takviye şart diye düşünüyorum. Yerli olarak Türkiye'nin en iyi sol beki İsmail'in sakat olması ve transfer edebilecek ikinci bir ismin olmayışı, Beşiktaş'ı bu bölgeye yabancı bir transfere zorluyor. Hilbert'in zaman zaman baş ağrıtan ama genelde başarılı olduğu ofansif yönü, diğer kanada daha dengeli ve savunma yönü kuvvetli bir isme ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Bu bölgeye bence en uygun alternatif Valencia'da bu sezon forma şansı bulamayan Fransız sol bek Jeremy Mathieu. Kendisini opsiyon hakkı olmak kaydıyla kiralanabilir. Hem güçlü fiziği hem de hızı sayesinde oldukça faydalı olacaktır. Ayrıca duran toplardaki zaafları da giderebilecek donanımlara sahip olması önemli bir avantaj olacaktır. İsmi geçen bir başka futbolcu Ziegler de, yukarıda bahsettiğim denge faktörü yönünden yeterli olabilir.

Sağ bekte alternatifsiz olan Hilbert'in çok rahat sarı kart görmesi sebebiyle ve sezon sonunda ayrılma ihtimalinden ötürü bu bölgeye de bir transfer gerekiyor. Mehmet Akgün'ün sakatlıktan bir türlü kurtulamaması ve ikinci devrenin neler getireceğini kestirmek zor olduğu için, en geç sezon sonu itibariyle buraya iyi bir transfer ihtiyacı var. Şu an Gaziantepspor forması giyen eski Kartal, Serdar Kurtuluş'un yetenek ve tecrübesi itibariyle en uygun yerli isim olduğunu düşünüyorum. Seneye yabancı sayısının 5'e ineceğini de unutmamak gerekir. Antep'te ödemeler konusunda ciddi sorunlar yaşandığı haberlerini okuyoruz. Olası bir transferde ciddi sorun yaşanacağını düşünmüyorum.

En önemli eksikliklerden biri de ileri üçlüdeki oyuncuların alternatifsizlikleri. Holosko, Olcay ve Almeida'nın önemli katkılarına rağmen olası bir ceza ya da sakatlık durumunda, ciddi sorunlar yaşanacağı gerçeği unutulmadan, buraya da her üç bölgede de oynayabilen bir oyuncu transferi gerekiyor. Gerçi sistemde bir değişikliğe gidilecek mi sorusunun cevabını bilmiyoruz. Aybaba sezon başında çift forvetli bir oyun anlayışından bahsetmişti ama şartlar onu 4-3-3'e yöneltti. Eğer sistem değişecekse çizgi oyuncusundan çok, iyi bir yardımcı forvete ihtiyaç var ama aynı oyun sisteminde devam edilecekse aranan oyuncu özelliği net olarak İngilizlerin tabiriyle ''allrounder'' olmak zorunda. Basında ismi geçen Nene çizgide ve yardımcı forvet olarak oynayabilen bir isim olduğu için bu kriterlere uyuyor ama kanatlarda fizik olarak zorlanabilir. Olurda sistem ikili forvet olarak değiştirilirse, Nene bu şekilde çok daha faydalı olur. Mevcut sistemde hem kısa vadede hem uzun vadede daha önce ismi geçen Zarate'nin çok daha faydalı olabileceğini düşünüyorum. Zarate'nin çizgiler dışında, en uçta da forma giyebiliyor olması büyük bir avantaj. Aynı şekilde yardımcı forvet görevini de çok rahat üstlenebilecek yetenekte. Bunun dışında genç olması, uzun vade planların içinde düşünülebilmesi ve Fernandes örneğinde olduğu gibi tekrardan hak ettiği değere kavuşup ilerde maddi anlamda da kazanç getirebileceği için daha olumlu bakıyorum. Bu konuda tekrardan çalışma içinde olunması en güzel haberlerden biri olurdu herhalde.

Uzun vadede giderilmesi gereken iki önemli eksiklikten birisi ise kaleci konusu. McGregor'un genel performansı ve Cenk'in bazı önemli eksiklikleri göz önüne alındığında gelecek sezon için bu bölgeye iyi bir takviye şart. Özellikle rakiplerin kalecilerinin yanında Beşiktaş'ın da puanlar kazandırabilecek kalecilere ihtiyacı var. McGregor son iki maçta bu konuda umut verse de, yine de uzun vadede neler olacağını sene sonu oturup değerlendirmek gerekir.

Diğer eksik ise Oğuzhan ve Fernandes dışındaki yaratıcı orta saha eksikliği. Bu isimlerin olmadığı maçlarda alınan sonuçlar ve rakamlar yukarda detaylıca incelendiğinde de ortaya çıkan net sonuç, bu bölgeye de en geç sezon sonunda bir transferin şart olduğudur. Kalan 17 maçı bu ikilinin tamamlayabileceğini düşündüğüm için, çok acil bir eksiklik olmasa da gelecek sezon için şimdiden bu bölge için de çalışmaların başlaması gerekir. Özellikle yerli bir oyuncunun bu bölgeye takviyesi daha faydalı olacaktır. Antalyaspor'dan Emrah Başşan, Eskişehirspor'dan Alper Potuk, Hamburg'dan Tolgay Arslan, Gladbach'dan Tolga Ciğerci ve hatta İBB'de pek şans bulamayan Taner Yalçın doğru alternatiflerden biri olabilir.

Beşiktaş'ın ilk yarı itibari ile en'lerini değerlendirmek gerekirse ;

En iyi performans: Manuel Fernandes
En kötü performans: Julien Escude
En süpriz: Oğuzhan Özyakup
En şanssız: İsmail Köybaşı
En agresif: Veli Kavlak
En centilmen: Filip Holosko
En güzel atılan gol: Manuel Fernandes (Kasımpaşa)
En güzel yenilen gol: Orhan Gülle (Gaziantepspor)
En güzel asist: Manuel Fernandes (Antalyaspor)
En güzel kurtarış: Allan McGregor (Gençlerbirliği)
En güzel sevinç: Filip Holosko - Gangnam Style (Bursaspor)

Beşiktaş 3-1 Kayserispor

Beşiktaş'ın ilk devrenin son maçındaki rakibi, ligin genç ve tehlikeli takımlarından Kayserispordu. Prosinecki'nin yönetimindeki Kayserispor'un son haftalardaki başarılı performansı, siyah beyazlıların da son haftalardaki durağan performansı maçın zorlu geçeceğinin habercisiydi.

Kara Kartal sahaya alışmaya başladığımız 11 ile çıktı. Geçen hafta sahaya çıkan kadrodan farklı olarak, cezası biten Oğuzhan'ın tekrardan sahada olmasıydı. Kayserispor'da da kadro farklı değildi. Cleyton, Bobo, Sefa ve Mouche hücum hattının arkasında Abdullah, Riveros orta sahası ve savunmada da Nurettin, Khizanisvili, Eren, Salih sahadaki isimler oldular.

Beklenti siyah beyazlıların ilk dakikalarda hızlı başlayıp skor avantajını ele geçirmesi yönündeydi ama maça iyi başlayan Kayserispor oldu. Kısa sürede üst üste önce Bobo ile sonra da Mouche ile bir çok pozisyon buldular. Beşiktaş'ta savunma ve orta alan birbirinden kopuk bir görüntü sergileyince, ilk 30 dakikada üstünlüğü tamamen rakibe verdi. Bu sırada Bobo'nun ofsayta takılan bir tane de golü oldu. Savunma ciddi anlamda zaaflar verince, Aybaba Ersan'ı erkenden oyundan aldı. Böylece Toraman stoperde devam edecek ve oyuna giren Veli de orta alana geçecekti. Aybaba'nın bu tarz hamlelerinin meşhur olduğunu biliyoruz. Mesela en son 2010/11 sezonunda Bucaspor'un başındayken Beşiktaş'a farklı kaybettiği maçta da Erkan'ı henüz 30 dakika olmadan değiştirmişti. Savunmada yaşanan sorunlar, bu değişiklik sonrası  kısmen düzelmiş oldu. Burada mühim olan Ersan'a bu durumu doğru şekilde anlatmak, zira bütün savunmanın suçunu kendisine yüklemek büyük hata olur. Çünkü Ersan hem milli takım hem de Beşiktaş için çok önemli bir oyuncu.

Bu değişiklik sonrası Beşiktaş biraz daha toparlanmaya başladı ve Kayserispor'un uyuduğu bir anında Veli, Guti'yi hatırlatırcasina defans arkasına harika bir pas attı. Bu pasla buluşan Holosko ise sakin bir şekilde golü atmayı başardı. Beşiktaş rakip bu şoku atlatamadan, kısa bir süre sonra kornerden Sivok ile durumu 2-0'a taşıdı. Üst üste yaşanan bu pozisyonlarda Kayserispor'un yaşadığı konsantrasyon eksikliğinin payı büyüktü.

İkinci devreye de aynı oyun anlayışını sürdüren Beşiktaş, sahaya yansıttığı iştahı sayesinde Olcay ile skoru 3-0'a taşımayı başardı. Burada dikkat çeken Beşiktaş'ın öne geçtiği maçlarda, hücuma çıkışlardaki başarısı. Kontra ataklarda gösterilen performans ve pas tercihleri konusunda Beşiktaş sonuca her zaman gidemese de mükemmele yakın bir performans sergiliyor. Oyuncuların kapasitelerini sonuna kadar zorluyor olması da önemli bir etken. Çoğu oyuncu bireysel anlamda bu seviyelere geliyorsa, burada takdir edilecek kişi hocanın ta kendisidir.

3 gol atılır da gelenek bozulur mu? Skor avantajı yakalandı sakin bir maç izlenecek diye beklerken, önce Almeida sakatlandı ve çıkmak durumunda kaldı. Bu sırada rakip skoru 3-1'e getirdi ve kabus dakikaları başladı. Oyun kontrolü tekrardan Kayserispor'a geçti ve maç tek yönlü bir hal aldı. McGregor'un başarılı performansı ve savunma hattının dikkati sayesinde skorun artmasına izin vermedi Beşiktaş.

Beşiktaş her geçen gün eksiklerine ve zor şartlarına rağmen daha da iyi olacağını herkese gösteriyor. Beşiktaş sene başında kalmak isteyenlerden oluşan bir takım olarak, ikinci devrede herkesi ters köşe yapmaya da devem edecek gibi gözüküyor. Bu dengeyi bozmadan ince eleyip, sık dokumak gerekir.  Beşiktaş'ı isteyenleri aman dikkatli seçelim.

17 Aralık 2012

Gençlerbirliği 1-1 Beşiktaş

Beşiktaş 16.hafta'nın açılış karşılaşmasında Ankara deplasmanında Gençlerbirliği ile karşılaştı. Fernandes'in sakat, Oğuzhan'ın kart cezalısı olduğu bu maçta siyah beyazlıların nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu.

Beşiktaş sahaya bu eksikliklerinden ötürü bazı değişikliklerle başladı. Oğuzhan'ın yokluğunda onun yerine sahada Veli vardı. Fernandes'in yerine ise geçen maçlarda olduğu gibi kısmen ofansif rolüyle Necip yer alıyordu.

Maç öncesinde bu planın geçmiş maçlarda olduğu gibi tutmayacağını düşünüyordum. Çünkü bu orta saha yaratıcılıktan yoksun olmasının dışında, görev dağılımı konusunda da oldukça sıkıntı yaşıyordu. Bu maçta da durum pek farklı değildi. Veli Kavlak maçı İbrahim Toraman'ın ekseni etrafında yer alarak tamamladı ve takımın hücumsal anlamda çoğalamamasının en büyük sebeplerinden biri oldu. Toraman'ın tek başına yapabileceği işlerde gölge rolü üstlenmiş oldu. Bu tercihten ötürü Aybaba'yı eleştirmek adaletsizlik olur diye düşünüyorum ama Olcay'ı orta sahanın önünde kullanıp, sol bekte Uğur yerine Emre'yi kullansaydık ve Uğur'u da Veli yerine sol önde değerlendirsek daha faydalı bir takım olabilirdik diye düşünüyorum. Maçtan önce dileğimde bu kadro seçimiydi, hatta mantıklı tek kadro seçimi de buydu.

90 dakika boyunca sahadaki en etkili isimin Olcay Şahan olması da bu düşüncemin mantıklı olduğunu gösteriyor. Olcay'ın Almeida'ya yakın oynadığı zamanlarda rakip takımın dengesinin bozulduğu bir gerçek. Maç boyunca yakalanan pozisyonlarda da özellikle bu iki ismin hep ön planda olması bu düşüncemi destekliyor.
Karşılaşmanın 19. dakikasında Gençlerbirliği kazandığı bir serbest vuruş sonrası, Beşiktaş adam paylaşımındaki zaaftan ötürü golü yiyen taraf oldu. Hatalara en geriden başlamakta fayda var. Öncelikle McGregor'un topu çok rahatlıkla çıkıp uzaklaştırması gerekirdi. Bunun dışında Ersan ve Sivok ikilisinden bir tanesinin bu topu uzaklaştırabilmesi için aslında ortam çok müsaitti. Bir başka hata ise Kulusiç'e eşlik etmeyen Uğur Boral'ın, olduğu yerde kalması ve pozisyonu izlemesiydi. Takımın top kullanılmadan komple içeri doğru hareket etmesi de yapılabilecek en büyük hatalardan birisiydi. Bu tarz hataların sayısı birden fazla olunca, gol olmaması da kaçınılmaz oluyor tabi. Beşiktaş ilk devre kötü bir oyun sergilemesine rağmen, Olcay'ın şutunda top Aykut'a çarparak Ramazan'ı şaşırttı ve ağları buldu. Kaleyi bulan ilk topun gol olması Beşiktaş adına büyük bir şanstı.
İkinci devre ise Beşiktaş daha çok mücadele etmeye başladı. Özellikle Olcay ve Almeida'nın yakaladıkları pozisyonlar ve takımın mücadelesi son 10 dakikaya kadar çok değerliydi. Kara Kartal kulübeden destek konusunda sıkıntı yaşayınca, ister istemez tempo düştü ve maç berabere sonuçlandı.

Son iki haftada kaçan 4 puan Beşiktaş'ı zirveden uzaklaştırmış olsa da, kazanılacak bir Kayseri maçı tekrardan toparlanmak için çok önemli. En azından farkı arttırmadan devreyi tamamlamak Beşiktaş'ın şu an en önemli hedefi olmalı.

16 Aralık 2012

Sizin yatacak yeriniz yok!


Marketing uzmanı Güven Borça'dan güzel bir yazı. Üç büyüklerin marka değeri ve medya tarafından yaratılan suni dünya derbisini çok güzel bir şekilde değerlendirmiş. Eski bir yazı olmasına rağmen, güncelliğini halen korumakta.  
Ürüne dair özellikler, (USP)uzun vadede rakiplerden ayrışmada yetersiz kalır. O yüzden hepimiz markalarımızı kalıcı/evrensel değerler üzerine oturtmaya çalışır, onlara bir nevi ruh üfleriz. Kimliğini, kişiliğini, hayata kattıklarını, değerlerini tarif eder ve bunlar etrafında hikayeler kurgularız. Semboller, metaforlar geliştirir, marka işbirliklerini yönetiriz.
 Zaman zaman futbol takımlarına da bu çerçeveden bakmaya çalışırım. Burada özellikle üç büyükleri birbirinden ayrıştıracak marka fikirlerini birkaç kez yazmışlığım var. İstedim ki birileri buradan kendisine görev çıkarsın ve bu anlı şanlı markalarımız için kimlik-konumlandırma çalışması yapsın. Çünkü bence bunları birbirinden ayrıştıran soyut unsurlar çok az ve birbirileriyle, hakemlerle itişmeleri, şikeler filan da özünde bundan kaynaklanıyor.
Orta boy bir şehir takımının ayrıştırıcı marka değerleri o şehirle veya bölgeyle koşut gider. Trabzonspor’un marka değerleri Trabzon ve Karadeniz’den beslenir. Aynı şeyi Bursa, Eskişehir veya Napoli için de söyleyebiliriz. Bu takımlar şehirleriyle özdeştirler. İletişimciler reddi miras yapmadıkları sürece kimlikli, kişilikli markalar olarak hayatlarını sürdürürler.
Bazı büyük şehirlerin birden fazla büyük takımı vardır. Genelde iki. Bunlar da çoğunlukla yirminci yüzyılda sağ-sol politika temelinde ayrışmışlardır. Milan-İnter, Roma-Lazio, Everton-Liverpool gibi. Mavi renkli olanı sağın, patronların, kırmızı renkli olanı solun, işçilerin takımı. Bugün hepsi patronların takımı olsa da hala geçmişin izlerini, hikayelerini taşırlar.  
İşte İstanbul büyüklerinin sıkıntısı burada. Üçü de İstanbullu ve üçü de yüz senede nüfusu yüz kat artan kimliksiz şehrin karmaşası içinde kaybolup gitmişler. Bu üçlü içinde Beşiktaş’ı ayıran değerler biraz daha net. Öncelikle Türkiye’nin en marka taraftar grubu Çarşı’ya sahipler. Beşiktaş kültüründe daha fazla aidiyet, kendini adama ve fedakarlık var. En son FEDA kampanyası, “Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin”  sloganı örnektir. Bir semte yakınlık da daha belirgin BJK’da… Filan.  
Ama Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ayrıştırıcı unsurları, soyut değerleri çok daha az. Öncelikle bir yere bağlılıkları yok. İsimlerini taşıyan semtler çok küçük. Fenerbahçe alanı biraz daha geniş tutup Kadıköy ile yakınlaştırılabilir belki ama Fenerbahçe Cumhuriyeti diyorlar,  Fenerbahçe Türkiye’dir diyorlar ve Kadıköy marka bağlantısını kendileri bilerek kesiyorlar.
Galatasaray’ın ise bir okul bağlantısı var farklı olarak. Ancak onlar da kendilerini seçkin bir zümre ile kısıtlamak yerine daha kitlesel bir duruşu tercih ediyorlar. Aslında bu konuda resmi bir irade/tercih filan görünmüyor. Ben olsam Galatasaray markasına okuldan bazı değerleri taşırdım.  Tabi bu tür kararlar ciddi taraftar araştırmaları sonrasında alınmalı ama malum, bunları yapacak bütçeleri yok.  
Bir araştırma yapılsa ve GS/ FB taraftarlarının önüne bir grup sıfat, değer ve kişilik özellikleri atılsa ve de kendi takımlarına uygun olanları seçmeleri istense, ortaya istatistiksel olarak anlamlı bir ayrışma çıkacağını zannetmiyorum. Benzer bir şekilde taraftar profil araştırması yapılsa, değer ve kişilik anlamında taraftarların ayrışacağını da zannetmiyorum. Çünkü ortada böyle bir söylem bütünlüğü görünmüyor. Hepsi “en büyük”. Eskiden takımların oyun stilleri ve transfer politikaları belki bir ayrışma sağlıyordu. FB daha çok yıldızların toplandığı ve keyfe yönelik futbol oynarken GS takım ruhunu yansıtan agresif futbol sergiliyordu. Ancak günümüzde her takım hem hücumu, hem defansı oynayıp hem takım organizasyonuna hem de bireysel yeteneklere ihtiyaç duyuyor. O yüzden bugün  Barça’nın “tiki taka”sı dışında kimse oyunla, ekolle ayrışamıyor.
GS ve FB’nin ayrıştırıcı bir felsefesi, üzerine oturduğu bir damarı olmadığı için kendilerini birbirlerine karşı konumlandırıyorlar. (The law of opposite – Ries&Trout) Özellikle Fenerbahçe’nin GS düşmanlığı dışında tutunacak pek bir dalı yok. Ancak Galatasaray’a gol atınca gerçek Fenerli olunması da bundan. Adına da ezeli rekabet diyorlar. Renkler ve semboller dışında iki markayı bir birinden ayıran bir şey yok. Maçlarda taraftarın söylediği marşların, şarkıların yüzde 90’ı aynı. Mehter marşıyla başlayıp biricik sevgilim ile bitiriyorlar.
Bizim yöneticiler de sanayicilerimiz gibi ürüncü. Zannediyorlar ki en iyi hoca ve ekibi bulduğunuzda iş bitecek. Marka takımları birleştiren harç olan soyut değerler, hikayeler ve kavramlar gözden kaçıyor. İstanbul’dan üç büyük marka çıkarmaya çalışırken şehrin kozmopolit yapısından fazla bir değer ürememesi takımlarımızın en büyük handikapı. Ancak bunu aşmak için en ufak bir çaba da yok.
Burada bahsettiğim marka çalışmaları iyice bir futbolcuya verdikleri paranın yüzde birine yapılır. Ancak vermezler. O yüzden zamanın Hülya-Gülben rekabeti gibi birbirinden beslenip durumu magazinel seviyede sürdürürler. Birinin stadında öbürünün kupa alamamasının sebebi de budur. Çünkü bunların özde birbirinden farkı yok. Bunların yatacak yeri yok.  Bütün kaynakların İstanbul’a aktığı dönemde bol gübre ile hıyar gibi büyümüşler. Sonra o gücü kullanıp Anadolu’yu kurutmuşlar, alavere dalavere ile bir güç biriktirmişler ama o güç de anca annemizin ligine yetmiş.
Bunları bir marka zanneden sponsorun parasına yazık. Bunlara alternatif çıkaracak bir irade ortaya konulamamasına daha da yazık.

Güven Borça

11 Aralık 2012

Beşiktaş 2-2 Eskişehirspor

Beşiktaş ligin 15.haftasında kendi evinde ligin iyi futbol oynayan ekiplerinden biri olan Eskişehirspor ile karşılaştı. Kalan kritik üç maçtan ilki olan bu maçı, zirvede sağlam bir şekilde durabilmek için kazanmak gerekiyordu.

Beşiktaş her zaman yaptığı gibi maça fırtına gibi başladı ve kısa süre içinde iyi bir sezon geçiren Holosko ile öne geçti. Ardından güzel futbolunu da sürdürdü ve ilk yarı boyunca genel performansının da ötesinde bir oyun sergiledi. Kaçan pozisyonlar bir kenara, maçı tam anlamıyla domine eden taraf olmuştu Kara Kartal. Değerlendirilemeyen pozisyonlardan 2 dakikalık bir klip bile yapılabilirdi.

Aynı futbol anlayışı ikinci devrede de devam etti. Beşiktaş rakibe üstünlük sağlamanın dışında, diğer maçların aksine bu sefer boş alan da bırakmıyordu. Bu başarılı performans Eskişehir'in savunma anlayışında da risk almasına ve oyuncuların hatalı pozisyon almalarına sebep verdi. Bu sırada yakalanan pozisyonların birinde Oğuzhan'ın Almeida'nın sol ayağına servis ettiği pas ile skor 2-0'a taşınmış oldu. Almeida topa vuruşu ile siz bana böyle pas verirseniz, ben ayağımla da atarım der gibiydi. Oğuzhan'ın o aradan Almeida'nın önüne bıraktığı pas bile, ne derece akıllı bir oyuncu olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Diğer maçlarda olduğu gibi siyah beyazlılar skoru iyice ele geçirince, yine geriye yaslanmaya başladılar. Buna rağmen ciddi hatalar yaşanmazken, Necibin kontrolsüz müdahelesinde Diego yerde kaldı ve hakem Barış Şimşek penaltı noktasını gösterdi. Ortayı yapanın (Servet) ve pozisyona giren oyuncunun (Diego) rakibin stoper ikilisi olması ise rakibin kontrolü yitirdiğinin aslında en güzel göstergesiydi.

Penaltı sonucu skor 2-1'e gelince, Beşiktaş yine o gereksiz ürkek oyun anlayışına büründü ve kısa sürenin ardından son saniyelerde rakibin 80 metreyi paslarla geçmesi sonucu oyuna dengeyi getirdi. Golü yerken geride 6 oyuncunun olması ise sorunun dengesiz yakalanmaktan çok, psikolojik olduğunu göstermiş oldu. McGregor'un ise yakın köşe yerine, uzak köşeyi kapatması ise topun ağlarla buluşmasını kolaylaştıran bir başka faktördü.

Bu sorunun çözülmesi için bazı çalışmalar yapıldığını, Aybaba'nın akşam lig tv'de yaptığı açıklamalardan anlıyoruz. Hilbert'in mesela son dakikalarda dahi skoru değiştirmek için kendini ileri atmasından örnekleyerek bunlardan bahsetti. Belkide bu takımı durdurmamak gerekiyordur? Benzeri örneklerini özellikle Hollanda liginin takımlarından izliyoruz. Bu takımlar skordan bağımsız bir şekilde, öncelikle devamlı önde baskıyı sürdürmek hedefindedir. Belki de değişime burdan başlamak gerekiyordur diye düşünüyorum. Sadece bireysel anlamda bu oyuncular buna nasıl motive edebilinir, nasıl hazırlanılır ona çalışmak gerekir. Sonuç itibari ile Beşiktaş önemli bir maçtan 1 puanla ayrıldı ama bu kayıp 80 dakika boyunca gösterilen performansı kesinlikle gölgelemedi. Önemli olanda bu diye düşünüyorum.

2 Aralık 2012

Ezber Bozar 1-2

Dün akşam Beşiktaş ligin kendi evinde en güçlü takımlarından biri diyebileceğimiz Ordusporla karşılaştı. Sahaya en önemli eksiği Fernandes dışında, beklenen kadroyla çıkmıştı Kara Kartal. Sadece sol bekte Emre yerine yine Uğur oynuyordu.

Maç öncesindeki tahminlerimde dengenin Beşiktaş lehine bozulması için Necip ve Oğuzhan'ın performansının belirleyici olacağını düşünüyordum. Maç içinde Necip ofansif anlamda çok bir şey yapmamış olsa da, onun bu açığını Oğuzhan başarıyla kapatmasını bildi. Aynı şekilde Oğuzhan'ın defansif eksikliklerinde de Necip iki kişilik oynayarak dengeyi korudu. Bu uyum rakibin orta sahasındaki direncle baş etmenin tek yoluydu ve sonuç olarak galibiyeti getirdi.

Bu maçı diğer maçlardan ayıran bir başka nokta ise, Beşiktaş'ın bu sezon ligde ilk defa geriye düştüğü bir maçı kazanmasını bilmesiydi. Rakibin Orduspor olması da bu anlamda oldukça önemli. Sıradan bir takım karşısında bu başarının çok bir anlamı olmaz. Rahatlıkla Orduspor için ligin en iyi savunma disiplinine sahip olan ekibi diyebiliriz. Dolayısı ile bu takıma karşı geri düşüp, maçı çevirmek gerçekten büyük bir başarıdır.

Beşiktaş'ın dün bir başka artısı da, öne geçtiği dönemde skoru elinde tutmayi bilmesiydi. Tam anlamıyla takım savunması oturdu diyemeyiz ama takımın alan daraltma çabaları ve mücadelesi oldukça iyiydi. Gereksiz yerlerde yapılan anlamsız fauller dışında, hiç bir ciddi tehlike yaşanmadı bile diyebiliriz. Buna rağmen takımın skor avantajını eline aldığında, ileri çıkışlarda Oğuzhan ve Almeida'ya eşlik eden olmayınca bu takımı tam anlamıyla skoru korumaya yöneltti. Burada Holosko ve Olcay'ın daha etkili olması gerekirdi. Holosko 12.447m koşarak lig ortalamasının çok üstünde yer alsa da, bunu takımın hücumsal etkinliğine yansıtamadı. Olcay da genel performansından çok uzak kalınca, oyundan alınması kaçınılmaz oldu. Yedek kulübesinin etkin olmayışı bu durumlarda çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Teknik ekibin yapılacak olası transferlerde bu eksikliği göz önünde bulundurması şart.

Beşiktaş 4 maçlık zorlu serinin ilk maçını başarıyla tamamladı ve diğer maçlar için umut verdi. Kalan maçlarda sergilenecek performans, Beşiktaş'ın sezonun kalan bölümünde neler yapabileceğini net bir şekilde gösterecektir. Henüz ligin sadece 14.haftasını geride bıraktığımız gerçeğini unutmadan, ayaklar yere sağlam bir şekilde basmalıdır.

Bir başka önemli olan ise galibiyetlerle pekişen takım ruhu. Aybaba'nın bu sezon takıma kazandırdığı en önemli katkı da burada gizli. Beşiktaş futbol takımında bir sahiplenme ve bir dayanışma görüyoruz. Hoca'nın bu konuda katkısı çok büyük. Teknik ekipler gelip geçicidir ama takım içinde yaratılan bu arkadaşlık ortamı kalıcıdır. Bu açıdan gece yarısı antremanları, beraber yapılan menemen partileri önemlidir.



24 Kasım 2012

Lider Buraya

Beşiktaş ligin zayıf ekiplerinden Akhisar'ı konuk ettiği 13.Hafta açılış maçında sahadan 3-1'lik galibiyetle ayrılmayı başardı. Sahaya geçmiş haftalardan alıştığımız orta saha kurgusu ve ofans hattı ile fırtına gibi başladı Kara Kartal. Defans kurgusunda ise ufak değişiklikler vardı. Öncelikle haftalardır savunmanın dengesini bozan Uğur Boral yerine, defalarca üstünde durduğum Emre Özkan forma şansı buldu. Stoperde ise Ersan yerine, Toraman ve Sivok ikilisi görev aldı.

Henüz maçın üçüncü dakikasında Hilbert'in defansı tarumar etmesinin ardından Holosko ile açılış yapıldı. Kısa süre sonra sahnedeki isim yine Holosko oldu ve dakika 7'yi gösterdiğinde omuzu ile ikinci golü attı. Hakemin garip tavırlarına rağmen, Beşiktaş durmamakta kararlıydı ve günün en formda isimlerinden Hilbert, Almeida'nın defans arkasına attığı uzun topta skoru 3-0'a taşımayı başardı.

İlk 20 dakikadaki bu Kara Kartal misali saldıran ve baskı kuran Beşiktaş'ı en son ne zaman böyle istekli ve arzulu gördüm, inanın hatırlamıyorum. Kaleciden, en uçtaki oyuncuya kadar herkes çok iyi motive olmuş ve lider olmak için inanılmaz istekli ve arzulu bir oyun sergiliyordu.
Rakibe darbeyi bu kadar erken vurmak, ilerleyen dakikalarda Beşiktaş'ın işini daha da zorlaştırdı. Önceki haftalarda yaşananlara benzer sahneler görmeye başladık. Özellikle ikinci devrede Beşiktaş, topun kontrolünü  tamamen rakibe verdi ve beklemeye başladı. Rakip Akhisar bile olsa, toptan bu denli uzun süreler uzak kalırsanız golü yersiniz. Öyle de oldu! Ardından yapılan değişikliklerde fayda etmeyince, üstüne bir de Almeida atılınca maçın tadı bir anda kaçtı. Olcay'ın çizgiden top çıkarması olmasa, son dakikalarda yine bir kanser sendromu yaşayabilirdi taraftarlar.

Sonuç itibari ile bu gerçekleşmedi ve Beşiktaş sahadan üç puanı alan taraf oldu. Böylelikle uzun bir süre sonra liderliğe oturdu ve bu zorlu sezonda cümle aleme Beşiktaş'ın kolay bir lokma olmadığını da göstermiş oldu. Beşiktaş iyi performansını ne zaman 45 dakika yerine 90 dakika geneline yaymayı başarırsa, asıl o zaman duyulacak ayak sesleri.

Oyuncu Performansları

Maçın Beşiktaş açısından en parlak geçen ilk 20 dakikasında İbrahim Toraman'ın hataları pasları dikkat çekti. Özellikle ileri yollanan uzun toplarda, nerdeyse her topu rakibin alması irdelenmeli. Bu açıdan stoperde Toraman'ın oynamasının faydadan çok zararı olduğunu düşünüyorum. Kendisinin defansif ortasahada daha başarılı olduğunu da belirtmekte fayda var. Gerçi Necibin son dönemdeki başarılı performansıdan sonra orası da zor gibi.

Beşiktaş orta sahasında forma giyen Necip, Oğuzhan ve Fernandes orta ve üst düzey Avrupa takımları ile yarışır bir kaliteye sahipler. Uzun vadede bu üçlü bozulmaz ve alternatifleri de en az onlar kadar başarılı olursa, Beşiktaş için aydınlık günler yakındır.

Dün akşam Holosko ve Hilbert'in performansları da göz doldurdu. Holosko'nun motivasyon ve hırsının en net analizini attığı golde topa vurduğu şiddetten anlayabiliriz. Radara takılmış olsa (120km/h), ödeyeceği ceza epey yüklü olurdu sanırım.

Emre'nin performansı çok üst düzey olmasa da, defansif anlamda takıma oldukça direnç kattı. Akhisar'ın en tehlikeli oyuncusu sayılabilecek Kenan ile maç boyunca başarılı bir mücadele içinde oldu. Zamanla maç temposunu kazandıkça, uzun vadede iyi bir 18 oyuncusu olacağını düşünüyorum. Mevcut durumda ise kadroya yazılacak ilk isim olmalı.


19 Kasım 2012

Gol var!

Beşiktaş dün deplasmanda sezonun flaş ekiplerinden Antalyaspor ile karşılaştı. Başarılı futbolu ile dikkat çeken Antalyaspor karşısında, Kara Kartal'ın başarılı bir karnesi (1998'den beri yenilgisi yok ) olmasına rağmen yine de acaba bir puan kaybı olur mu düşünceleri de vardı. Bunda diğer büyük takımların bu hafta yaşamış olduğu puan kayıplarının da sebebi olduğunu düşünüyorum. Takımlar böyle durumlarda genelde gereksiz bir baskı yaşar ve puan kaybı yaşarlar. Beşiktaş'ta da bunu sıkca yaşayan bir ekip.

Siyah beyazlılar sahada cezalı Hilbert'in yokluğu dışında, alışmaya başladığımız kadrosu ile yer aldı. Bunun dışında çok önemli bir değişiklik vardı. O da her geçen gün daha da oturmaya başlayan stoper ikilisinden Sivok'un yerine Toraman'ın tekrardan stoper olarak sahada yerini almasıydı.

Sağ bekteki Mehmet Akgün tercihinin ne kadar doğru bir hamle olduğu, maçın hemen başında Almeida'ya yaptığı harika asistle adeta ispatlanmış oldu. Aynı zamanda rakibin en etkili oyuncularından Tita'yı da kontrolü altında tutması, oyuncuyu etkisiz kılması da değerliydi. Ama tam hazır olmaması sebebi ile sakatlanıp çıkması Beşiktaş'ın zayıf olan savunma anlayışını daha da zayıflattı.

Orta sahada ise Necip etrafına ayak uydurdu ve harika bir performans sergiledi. Daha önce sıkça yazdığım küçük üçgenlere bir şekilde dahil olmaya başladı. Özellikle Oğuzhan ile olan paslaşmaları, dikine oynayıp adam eksiltmeleri maçın en güzel detaylarından biriydi. Bu sayede oyunun özellikle ilk devresinde takımı ayakta tutan, orta alandaki bu uyumdu. Beşiktaş'ın hem genç hem de kaliteli bir orta sahası oluşmaya başlıyor. Kalite demişken Fernandes'in Almeida'ya yaptığı asistten bahsetmezsek olmaz. Beşiktaş'ın çok değerli ve önemli bir oyuncusu olduğunu her defasında gösteriyor. Yıldız mı değil mi orası önemli değil ama bir gerçek var; Fernandes tek başına, bu takıma en az iki derece sınıf atlattırmayı başarıyor.

Almeida ve gol demişken attığı gollerden de bahsetmek gerekir. 5 senenin ardından Beşiktaşlı bir futbolcu hatrick yapmayı başarabildi. Özellikle bu sıralar isteği ve arzusu muazzam. Her hafta deplasman, iç saha demeden çıkıyor ve elinden geleni yapıyor. Attığı gol kadar önemli bu özverisi. Mesela Fernandes'in Kasımpaşada attığı gol öncesindeki takipciliği ya da dün oynanan maçta her zaman doğru yerde bulunması güzel örneklerden sadece göze çarpanlar. Umarım bu mücadelenin sırrı yeni bir transfer için değildir ve burada mutludur. Zira iyi bir yardımcı forvet ile çok daha iyi işler yapabileceğine eminim.

Güzel şeyler kadar göze çarpan kötü şeylerde oldu. Beşiktaş'ın sol tarafında ciddi sorunlar yaşanıyor. Ön tarafta Olcay baskılı oyunundan ötürü zaman zaman geri gelmekte zorlanıyor, gelse bile takipciliğini sürdürecek enerjisi kalmıyor. Daha da önemli sorun ise Uğur Boral. Ciddi anlamda takım savunmasının dengesini bozması bir yana, mücadelelerde de çekingen oynaması Beşiktaş'ın rakiplerinin iştahını kabartıyor. Emre Özkan'ın en azından denenmesi gerektiği gerçeği her geçen gün daha da net bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Benzer sorunu sağ tarafta da yaşıyor Kara Kartal. Mehmet'in sakatlanıp çıkmasından sonra Toraman'ın o bölgede oynaması ve devamlı pozisyonunu yitirmesi, Antalyaspor'u maçın sonuna kadar direnmesini sağlayan bir başka önemli konuydu. Bu açıdan geleceğin Beşiktaş'ı adına, en geç sezon sonunda bu bölgelerde ciddi anlamda düzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Bu defoları önlemek için maç içinde orta alanda yapılan değişikliklerin bile fayda sağlamaması da bu durumla bir kez daha yüzleşmemizi sağladı.

Sonuç itibari ile kazanılması zorunlu olan ve oldukça zor bir maçtan, Beşiktaş galip ayrıldı ve yukarı doğru tırmanmaya devam etti. Rakiplerinin Avrupada oynaması sebebiyle kritik dönemlere gireceği bu süreçte, kalan maçlarda alınacak galibiyetlerle Beşiktaş'ın bu sezon ne yapabileceğini daha iyi yorumlayabiliriz. İzleyenlere böylesine keyifli bir maç sunan Aybaba ve Özdileğe de ayrıca teşekkürler.

10 Kasım 2012

Sercan Sararer (22)

Sercan Sararer makinist bir Türk baba ile İspanyol bir annenin çocuğu olarak 1989 yılında dünya'ya gelir. Futbola 5 yaşında FC Rötenbach takımında başlar. 10 yaşına kadar bu takımda forma giydikten sonra, bölgenin güçlü ekiplerinden sayılan Nürnberg ve Greuther Fürth'ün dikkatini çeker. Bu süreçte tercihini, babasının arkadaşının görev aldığı Fürth takımından yana kullanır. 18 yaşında profesyönel olana kadar Fürth'te bütün kategorilerde forma giyer ve daha sonra da A takımın bir parçası olur. A takımla ilk resmi müsabakasını da 2008/09 sezonunda oynar.

Daha önce başta Oğuzhan Özyakup olmak üzere bazı genç isimlerden bahsederken değindiğim alt yapıya verilen önem konularında, alt yapısı güçlü olan takımların genç oyuncuları mesafe tanımadan okuldan antremana, oradan da evlerine götürdüklerini yazmıştım. Sercan'ın Fürth ile olan sürecinde böyle bir durum olmamış. Bunda Fürth'ün mevcut ekonomik yapısı ve imkanlarının yetersiz olmasının payı olduğunu düşünüyorum. Bu sebepten ötürü Sercan antreman ve maçlar için uzunca bir süre, günde 140km yol yapmak durumunda kalmış. Ailesinin gösterdiği fedakarlığı takdir etmek gerekir.

A takıma yükselişi ise Alman futboluna daha önce bir çok genç futbolcuyu kazandırmış bir isim olan Bruno Labbadia sayesinde olur. Labbadia, Sercan'ı bir gün Fürth'ün ikinci takımında oynarken izler ve kendisi hakkında bilgileri görevlilerden alır. Hemen ardından da kararını verir ve Sercan artık 17 yaşında A takımın bir parçası olur. O sezon boyunca antremanları A takımla yapar ve ikinci takımla maçlara çıkar. Attığı goller ve başarılı performansının ardından, bir sonraki sezon artık A takımın tam anlamıyla bir parçası olmuştur. Bu süreçte hem A takımda hem de ikinci takımda forma giyer Sercan.

2009/10 sezonu'nun başlarında çok fazla şans bulamasa da, A takımda zaman zaman süre almayı başarır Sercan. Bu süreçte takımın başarısız bir sezon geçirmesinin ve teknik direktör tercihlerinin genç oyuncunun oynayamamasında etkili olduğunu düşünüyorum. Kaderi de aslında bu sezon değişir. Takımın ikinci devre başına geçen Michael Büskens ile süre bulmaya başlar ve gelecek sezonun planları içinde önemli bir isim olmayı başarır.

Sercan'ın ciddi anlamda ilk olarak dikkat çektiği sezon ise 2010/11 sezonu olur. Sakatlıklar dolayısı ile ofansıf hattın kanat bölgeleri yerine zaman zaman forvette de oynar ve çok başarılı bir sezonu geride bırakır. Aynı sezon kısa süreliğine Burak Kaplan'ın da forma giydiği Fürth sonuna kadar üst sıraları zorlar ama Bundesliga'ya yükselme başarısını gösteremez. Büskens'in genç oyunculardan oluşan takımında, o sezon Sercan 1678 dakikada 8 gol ve 4 asistle tamamlar. Büskens'in en gözde oyuncularından biri olmayı başarır ve bu bir sonraki sezon adına da önemlidir. Çünkü takımın bankosu olmayı başarmıştır.

Asıl patlamasını ise geçen sezon yapar ve Fürth ile Bundesliga'ya yükselme başarısı gösterir. Bu başarıda en büyük paylardan biri de Sercan'ın kendisine ait. Sezon boyunca ofansif hattın sağında ve solunda gayet başarılı bir performans sergilemesi ve 34 maçın tamamında forma giymesi dikkatleri çeker. Ligde attığı 9 golün yanında, 13 de asist yapmıştır. Bunun dışında canlı izleme şansı bulduğum kupa maçında amatör küme takımlardan Eimsbütteler TV'ye karşı, forvet olarak forma giydiği maçta da 4 gol atar. Bu başarılı sezon sayesinde Abdullah Avcı ve ekibinin de dikkatini çeker Sercan Sararer ve milli takıma davet edilir. Milli takımın yaz kampında gösterdiği başarılı performans ve özellikle Portekiz ve Gürcistan maçları onun Türkiye'de de çoğu futbolsever tarafından tanınmasına sebep olur. Kendisiyle daha önce Hiddink tarafından iletişime geçilmiş olmasına rağmen, milli formayı giyme şansı Avcı dönemine nasip olur.

Bu ilgi odağının neticesinde başta Fenerbahçe olmak üzere ismi bir çok İstanbul ekibi ile anıldı. Greuther Fürth'ün Bundesliga'da oynayacak olması ve Sercan'ın çocukluk hayalini gerçekleştirmek istemesi yüzünden olmadı. Bundesliga'da bu sezon şu ana kadar forma giydiği maçlarda istenileni veremeyen Sercan, menajeri Fritz Popp`un yaptığı açıklamaya göre sezon sonunda bitecek olan sözleşmesini uzatmama kararı almış. Yapılan karşılıklı görüşmelerden sonuç çıkmamasının, Sercan'ın da biraz aklının bulanmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Sercan'ın aklında aynı Olcay Şahan da olduğu gibi Bundesliga'da bir sezon oynayıp, Fürth'ten çok daha iyi bir Bundesliga takımına gitme planları vardı ama malesef hem takımının zayıflığı hem de Sercan'ın genel performansı yetersiz kaldı. Bu performans sonucunda Bundesliga ekiplerinden teklif alabilme ihtimali oldukça düşük. Bu yüzden yazın gelen teklifleri kabul etmeyen ve Almanya'da kalmak istediğini belirten Sercan'ın
Türkiye'ye gelme ihtimalini artık çok yüksek buluyorum.

Sercan'ın biraz da özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Sercan futbola forvet olarak başlamış olduğu için teknik kapasitesi ve son vuruş yeteneği oldukça iyi bir futbolcu. 14 yaşından itibaren de sağ ve sol açık olarak yetiştirilmiş olması ise, onun adam eksiltme ve rakipten hızlı düşünme gibi özelliklerini geliştirmesini sağlamış. Kendisinin en dikkat çeken özelliği ise topu alıp sonuca gitme konusundaki becerisi. İyi bir gününde olduğunda karşısında kim olursa olsun çok kolay bir şekilde rakipten sıyrılıp pozisyonlar yaratabiliyor. Mesela bunun en güzel örneklerinden biri de, Portekiz maçında Umut'a attırdığı goldür. Bu ve benzeri hareketleri Sercan'dan sıkça görebilirsiniz.

Kendisinin bir başka dikkat çeken özelliği ise hızlı oynanan bir oyunda oldukça etkili olması. Gerektiği zaman topu ayağında çok tutmadan seri bir şekilde oynaması, oyun temposuna da sıklıkla fayda sağlıyor. Bunda hızlı düşünebilme yeteneğinin katkısı olduğunu düşünüyorum. Güzel bir örneğini geçmiş haftalarda Frankfurt karşısında tek bir pasla Stieber'i golle buluşturmasında da gösterdi. Savunma anlamında da bulunduğu kanatta oldukça etkili olması ve yeri geldiğinde geriye kadar bekini kovalaması önemli bir artısı. Ayrıca bir çizgi oyuncusundan beklenen, orta yapabilme yeteneği de oldukça iyi diyebilirim.

Eksik yönlerinden bahsetmek gerekirse öncelikle çoğu kanat oyuncusunda olduğu gibi hava toplarında oldukça etkisiz. Bu mevkisi itibari ile çok büyük bir handikap değil aslında. Daha önemli eksikliği ise bazen aşırı derecede pozisyonları zorluyor olması. Karşısında kalabalık ve oturmuş bir savunma olmasına rağmen bu zorlamaları , bazen sonuçsuz kalabiliyor. Yani ne zaman pas vermesi gerektiğini, ne zaman adam eksiltmesi gerektiğini bazen ayarlayamıyor. Aynı hareketleri üst üste yapıp başarısız olduğunda ise, bir şekilde oyundan kopuyor. Ben yine de bu eksiğini zamanla aşabileceğini düşünüyorum.

Sonuç olarak Sercan Sararer özellikle başta Beşiktaş olmak Süper Lig'in 3 büyüğü için oldukça cazip bir oyuncu profili. Önümüzdeki sezon sahadaki yabancı sayısının beşe düşürüleceğini de hesap edersek, olası bir transfer Beşiktaş'a ciddi katkı sağlayacaktır.

Yaş: 22
Kilo: 83
Boy: 180cm


Gol Şov 3-3

Beşiktaş, dün 11.hafta'nın açılış maçında Bursaspor karşılaştı. Futbolseverler olrak toplamda 6 gol atılan harika bir maç izledik. Son dakikaya kadar heyecan dolu geçen maçın sonunda, ortaya çıkan sonuç iki tarafı da mutlu etmedi ve sahadan çıkan sonuç beraberlik oldu.

Kara Kartal kart cezalısı Oğuzhan ve son antremanda sakatlanan İbrahim Toraman dışında bilinen kadrosuyla sahaya çıktı. Samet Aybaba da bu eksiklikleri Veli ve Necip ile kapatmayı tercih etti. Rakip ise nerdeyse bilinen kadrosuyla başladı ve sadece Pinto'nun yokluğunda forvette Sestak vardı.

Bursaspor'un en tehlikeli oyuncularından Batalla'nın, bu sezon ofansif alanda en çok topla buluşan oyuncu olması ve bu paslaşmalarda genelde olumlu performans göstermesi siyah beyazlıların en dikkat etmesi gereken unsurdu. Bu açıdan Toraman'ın bir gün önce sakatlanmış olması Beşiktaş adına ciddi bir talihsizlikti, çünkü Necip ve Veli gereken dikkati gösteremediler. Sonuç itibari ile maça iyi başlayan ve etkili pozisyonlar bulan taraf Batalla önderliğindeki Bursaspor oldu. Beşiktaş'ın da başta Almeida olmak üzere pozisyonları olsa da, ne yaptığını bilerek oynayan takım Bursaydı.

Oyun bu şekilde ilerlerken orta sahada yapılan faulü hızlıca başlatan Batalla, sağ tarafta boş olan Tuncay'ı gördü. O da topu bekletmeden içeri çevirdi ve Sestak ile durum 1-0'a geldi. Burada benim dikkatimi çeken iki olay oldu. Öncelikle Necip yaklaşık bir 5 metre Tuncay'a eskortluk yaptıktan sonra anlamsız bir şekilde yavaşladı ve Tuncay'ın orta kesmesine müsade etti. Diğer ilginç olan durum ise Uğur'un çizgiye çok yakın bir noktada olayla bir alakası yokmuş gibi davranıp, olan biteni izlemesiydi.

Golün ardından Bursaspor önce Fernandes'in kaptırdığı topun ardından ve daha sonra da Carson'un yolladığı uzun topla Belluschi ile iki net pozisyondan yararlanamadı. Bu pozisyonların merkezinde yine Batalla vardı. Rakip sahada hiç olmadığı kadar kolay hareket alanı bulması, ilk devre boyunca Beşiktaş savunma hattının dengesini bozdu. Bursaspor ikiyi bulamadan ilk devre bitti.

Yine klasik bir şekilde Beşiktaş sahaya ilk yarıyı nerdeyse yaşamamış bir şekilde, inanılmaz istekli ve arzulu başladı. Sonuç olarak önce Olcay ve ardından da Holosko ile skoru 10 dakika içinde 2-1'e getirdi. Bu tepkiyi Beşiktaş'ın maç içerisinde gol yedikten hemen sonra verememesi önemli bir handikap. Kara Kartal bu gibi durumlarda saha içinde liderlik yapıp, takımı uyandıracak bir oyuncunun olmamasının dezavantajını yaşıyor. Lider ruhlu oyuncu profili böyle anlarda çok önemlidir ve genç oyunculardan oluşan takımların en büyük handikaplarından birisidir.

Skor avantajını Beşiktaş çok uzun koruyamadı ve Vederson'un kullandığı serbest vuruşta McGregor topu tutmak yerine yumruklamayı tercih edince, yaşanan karambol sonucu oyuna tekrardan eşitlik geldi. Bu duruma Beşiktaş çabuk tepki verdi ve baskılı oynamaya devam etti. Bursaspor'un kullandığı serbest vuruşa benzer bir pozisyonda önce Sivokla net bir pozisyon kaçtı. Kısa süre sonra Veli ceza sahasında yerde kaldı ve Aydınus penaltı noktasını gösterdi. İlk olarak kendini bırakmış gibi görülse de, yakın plandan bakıldığında ayağına yapılan net darbe çok net bir şekilde gözüküyordu.

Rakip tam da savunma anlayışını yitirmeye başlamışken, bu sezon çokca gördüğümüz saçma gollerden bir tanesini daha yedi Beşiktaş. Yaşanan bir faul pozisyonunun ardından kısa süreli tartışmalarla oyun soğuyorken, Bursaspor yine oyunu hızlı başlatıp savunmayı gafil avlamayı başardı ve bu atağı da golle bitirerek maçın skorunu belirlemiş oldu. Geri kalan sürede Beşiktaş yorulmaya başladı ve gösterdiği baskı iyice zayıflamaya başladı. Karşılıklı net pozisyonlar olsa da skor değişmedi ve iki takım sahadan beraberlikle ayrıldı.

Çıkarılacak Dersler

Beşiktaş'ın beklerinin ve Mcgregor'un performansında düşüşler yaşanıyor. Hilbert ve Uğur kademelerde ve arkalarına atılan toplarda son maçlarda ciddi hatalar yapıyorlar. Aynı şekilde oyunu sakinleştirmek konusunda takdir ettiğim McGregor, son maçlarda tedirgin bir görüntü sergiliyor. Özellikle sektirdiği toplar ve topu tutmak yerine genelde yumruklamaya çalışması, zaten takım savunması iyi olmayan Beşiktaş'ın oyun anlayışını olumsuz anlamda etkiliyor. Orta alanda forma giyen Necip ve Veli'nin, geçen sezona göre savunmadan bu denli kopuk olması ise bir başka sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Peki bu şartlarda ne yapılabilir? Öncelikle Uğur Boral yerine Emre Özkan'ın denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Emre ofansif anlamda çok etkili bir oyuncu olmasa da, ayağı yere daha sağlam basan bir oyuncu. Bu yüzden takım savunmasında ve kademelerdeki soruna çözüm olabilecek bir isim. Hilbert'in alternatifsiz olmasından ötürü yapabilecek çok bir şey yok ama en azından belli sürelerde Gençlerbirliğinde de zaman zaman bu bölgede forma giymiş Mehmet Akgün denenmelidir diye düşünüyorum. İleri üçlünün sağında ve solunda ise zaman zaman Erkan'ın artık forma giymesi gerekiyor. Takımın fiziksel anlamda etkisizleştiği sürelerde Erkan'ın dinamizmi takımı tekrardan hareketlendirecektir. Oğuzhan'ın tekrardan dönüşü ile Necip ve Veli ikilisinden biri tekrardan kulübede yerini almalıdır. Çünkü takımın Fernandes'ten bağımsız bir şekilde oynamaya da ihtiyacı var ve Oğuzhan bu eksiği kapatabilecek bir isim.

Oyuncu tercihleri dışında Beşiktaş'ın skor avantajını elinde aldığında oyun temposunu kontrol etmesi gerekiyor. Bunu sağlayabilmek için özellikle pas trafiğini arttırmak ve sahaya doğru şekilde yayılmak gerekiyor. Bu oyuncu topluluğu da bunu başarbilecek kalitede diye düşünüyorum.

5 Kasım 2012

3 Gol 3 Puan

Kara Kartal dün akşam ligin ne yapacağı kestirilemeyen takımlarından Mersin İdman Yurdu ile karşılaştı. Toplama bir ekip olsalar da, kimi zaman eskimiş yıldızlarının bireysel çabaları sayesinde süpriz yapabilecek bir ekip Mersin. Bu endişeye rağmen, Beşiktaş'ın genç isimlerinin futbol iştahı ve özverisi kantar'ın ağır tarafında yer alıyordu.

Aybaba son Kasımpaşa maçının sivrilen oyuncusu Oğuzhan başta olmak üzere aynı oyuncularla başlamayı tercih etti. Tek fark sakatlığı bulunan Toraman yerine Necip Uysal'ın sahada yer alıyor olmasıydı. Necip'in hem dinamizmi hem de temposunu düşündüğümde, bu tercihin kalıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sezon daha özgüvenli ve istekli oynadığını da görüyor ve mutlu oluyoruz ama Necip bundan çok daha iyisini yapabilecek kapasitede.

Siyah Beyazlılar maça fırtına gibi başladı. Özellikle Oğuzhan'ın ofansif bölgede etkili olması ve her fırsatta takımı da ileride oynamaya zorlaması iki takım arasındaki farkı netleştiren faktördü. Kısa süre sonra da Almeida'ya verdiği harika pası sonucu penaltı geldi. Beşiktaş'ın kendi evinde erken golü bulması, futbolunu daha da kamçıladı ve aynı baskın oyunu sürdürmeye devam etti.

Geçen maçta da üzerine basa basa anlatmak istediğim, küçük üçgenler oluşturularak yapılan paslar yine gerçekleşmeye başladı. Bu süreç içinde de bolca pozisyon yakalanmaya başlandı. Bunda oyuncuların Almeida'nın etrafında uydu gibi çoğalmasının da önemli bir faktörü var. Mesela Holosko'nun Almeida ile paslaşıp kaçırdığı gol, buna çok güzel bir örnekti.

Aynı oyun anlayışı sürünce Oğuzhan'ın Thierry Henry'ye nazire yaparcasına yaptığı tek vuruş ile skor önce 2-0'a geldi. Devre bitmeden Oğuzhan'ın ceza sahasına mükemmel şekilde sokulması sonucu, boşta kalan Holosko'nun golü ile skor 3-0'a geldi. Spiker bile Oğuzhan'ın hızına yetişemedi. Harika bir mücadele örneği gösterdi ve önce atıp,sonra attırarak sonucu belirleyen adam oldu. Zira Beşiktaş 3 gol atıyorsa, kaybetmiyor.

İkinci devrenin başlarında Mersin'in kullandığı serbest vuruşta topun eline çarpması sonucu Oğuzhan ikinci sarıdan dolayı oyundan atıldı ve Beşiktaş kalan süreyi 10 kişi tamamladı. Burada iki noktaya değinmekte fayda var. Öncelikle hakem Barış Şimşek aynı kararlılığı maçın başında penaltı pozisyonunda Boum'a karşı neden gösteremedi ve kırmızı vermedi? Diğer nokta ise Oğuzhan'ın görmüş olduğu ilk sarı kart. Bazı hakemlerimiz Beşiktaş'a, diğer büyük takımlara karşı kart göstermekte daha rahat bir şekilde bunu uygulayabiliyorlar. Oğuzhan'ın görmüş olduğu kartlar konusundan bağımsız bir şekilde değerlendirmek gerekir bunu. Mesela maçın bitimine 3 dakika kala skor 3-0 olmasına rağmen McGregor'un zaman geçirmeden ötürü yediği kart buna güzel bir örnektir.

Oğuzhan'ın gördüğü ilk karta gelirsek, Beşiktaş'ın dikkat etmesi gereken önemli bir detayı görürüz. Beşiktaş bu ofansif orta saha anlayışı ile sahada yer aldığında geride oynayan oyuncuların daha ileri çıkması gerekir. Aksi durumda inanılmaz geniş boşluklar oluşabilir. Bu pozisyonda da Oğuzhan ile defans'ın arasında oldukça geniş bir boşluk oluşmuştu. Sonuç olarak Oğuzhan doğru olanı yaptı ve atağı kesti. Defanstaki oyuncularımız eğer geri kaçmak yerine, topa doğru hamle yapmış olsalardı pozisyon büyük ihtimalle sorunsuz atlatılabilirdi.

İkinci devrede Kara Kartal 10 kişi kalmasına rağmen, rakibe boş alan bırakmayınca skoru korumayı başardı ve Mersin'in topu ilerde tutmasına izin vermedi. Sonuç olarak Beşiktaş önemli bir engeli daha aştı ve zirveye yaklaşmayı başardı.

28 Ekim 2012

Köln İstihbarat Servisi

Almanya milli takımının çok özel bir oluşumundan bahsedeceğim. Özellikle son dünya kupasında bu ekibin ismini sıkça duydu dünya basını ama detaylı bir şekilde ele almak istedim. Alman Futbol Federasyonu, Köln Spor Akademisinden öğrencilerin bulunduğu bir ekip kurdu geçmiş yıllarda. Sahadaki mücadelenin dışında, saha dışında da bir savaş var günümüz futbolunda ve konuya ne kadar çok hakim olursanız, o kadar başarılı olursunuz.
Bu grubun kuruluşu 2004 Avrupa Şampiyonasına kadar uzanır. Başarısız geçen şampiyonanın ardından göreve getirilen Klinsmann 2006'da Almanyada düzenlenecek turnuva öncesinde kara kara 31 takımı nasıl takip edip, değerlendireceğini düşünürken, bir gece yarısı gelen telefonla irkilir. Arayan Profesör Buschmann'dır. Kendisi Köln Spor Akademisi'nin Scouting-Projesinin başındaki kişidir ve Klinsmann'la bu konu hakkında fikir alışverişinde bulunurlar. Sonuç olarak Buschmann'la bu konu üzerinde fikir birliğine varılır ve proje hayat bulur.

Kısa süre sonra bu genç öğrenci topluluğu çalışmaya başlar. Buschmann ve Alman Federasyonu öğrenciler konusunda seçicilerdir. Öncelikle ekipteki herkesin üst seviyelerde amatör dahi olsa futbol oynamış olmasına önem verilir. Bunun dışında iş ahlakları ve çalışmalarındaki başarı da önemli bir tercih sebebidir. Seçilen öğrenciler konularında başarılı olabilmeleri adına 10 adet seminere katılıyor. Bunların dışında 2 seminerde milli takım ekibi ile yapılıyor. Bugün itibari ile ekipte tam 50 öğrenci yer alıyor.

2 Aralık'ta Euro2012 grupları belli olduğunda DFB'nin genç ajanları içinde çalışma başlamış oluyor. Kendi içlerinde kurdukları küçük gruplarla başta Almanya'nın yer aldığı gruptaki takımlar olmak üzere, turnuvadaki bütün takımları ciddi anlamda incelemeye başlıyorlar. Mesela Arjen Robben'in sağ çizgiden kaleye doğru her yaklaşışında topu 9/10 seferde içe çekip şutla tamamlamasını rapor etmek gibi olayları değil. Asıl hedef takımın zaaflarının ve güçlü yönlerinin tespiti. Bu verilen örnek, çalışmanın sadece ufacık bir bölümünü kapsıyor.

Öğrencilerin hepsine birer laptop tahsis ediliyor ve içlerinde Scout-Programı da mevcut. Bu sayede takımları en ince ayrıntılarına kadar inceleyebiliyorlar. Mesela topu kaptıktan sonraki pas tercihlerini inceleyip, bundan oluşan görüntüler hazırlayabiliyorlar. Bunun dışında oyuncuların karakterleri, kariyerleri ve takım içindeki önemi ve takımın o oyuncudan beklentileri konusunda da çalışmalar yürütüyorlar. Bu ön çalışmanın ardından asıl performanslarını ise turnuva sırasında sergiliyorlar. Kısa sürede maçları izleyip, aynı şekilde takım, oyuncu gibi konularda detaylı çalışmalar yapıyorlar.

Bu başarılı çalışmanın ardından Spor Akademisi Scouting ile ilgili bir master bölümü açma kararı aldı ve dünya çapında bir ilke imza atmış oldu. Artık profesyönel anlamda bu bölümü okuyup, bunu meslek haline getirmek mümkün. Bu çalışmaların meyvelerini de son bir kaç senede Bundesliga ekipleri almaya başladı.

Scout Ekibi'nin Temel 4 Görevi

1. Oyun Analizi

Elde bulunun imkanlar doğrultusunda öğrenciler rakiplerin maç görüntülerinden oluşan bir video analizi yapıyor. Taktisel tercihler başta olmak üzere her şey detaylıca inceleniyor ve sonunda rapor halinde teknik ekibe sunuluyor.

2. Medya Analizi

Medya konusunda ise rakibin ülkesindeki her türlü bilgi değerlendiriliyor. Ülkenin takımlarından beklentisinden tutun da, takım içinde yaşanan olaylara kadar her şey inceleniyor.

3. Oyuncu Profilleri

Öğrenciler her oyuncuyu detaylı bir şekilde analiz ediyorlar ve bunun sonucunda oyuncuların güçlü ve zayıf yönlerini tespit ediyorlar. Bu analizlere rakip takım teknik ekibide dahil. Onların da basın toplantılarındaki açıklamaları ve davranışları başta olmak üzere, saha içindeki tutumları da ele alınıyor.

4. Motivasyon Filmleri

Öğrenciler maç öncesinde rakip takımla alakalı kısa filmler hazırlıyorlar ve milli takımdaki oyuncuları rakibe hazırlıyorlar. Buradaki amaç takımın neyi beklediğini görsellerle hissetmesi ve ona göre zihinsel anlamda kendini maça hazırlaması. Son turnuvada bu uygulamadan vazgeçilmiş.


Ötekiler 1-3 Feda

Beşiktaş üst üste galibiyetsiz bitirdiği haftaların ardından lige iyi başlangıç yapan Kasımpaşa ile karşılaştı. Rakip sene başında kadrosuna kattığı Fabian Ernst, Kalu Uche, Andreas İsaksson gibi kaliteli yabancıları ile ligin önemli ekiplerinden biri oldu. Beşiktaş'ta ise aksine kadro, geçmiş sezonlara göre kağıt üzerinde daha zayıf bir şekle bürünmüştü.

Aybaba diğer maçlarda olduğu gibi son maçta olumlu işler yapan takımı bozmama geleneğini sürdürdü ve Trabzonspor maçının ikinci devresindeki kısmen başarılı ekip ile sahaya çıktı. Rakip ise yeni teknik direktörleri Shota'nın önderliğinde, geçmiş teknik ekipten kalan mirasa sahip çıkarak kadroda fazla bir değişiklik yapmadan oynamayı tercih etti.

Beşiktaş geçen hafta kaldığı yerden aynen devam ederek başladı. Orta sahada Oğuzhan ve Fernandes'in başarılı performansları, karşılıklı pas alışverişleri takımı hücuma çıkarmak konusunda çok etkili oluyordu. İlk net pozisyonda Oğuzhan'ın Olcay'la paslaşması sonucu gelen atak oldu. Oğuzhan'ın pozisyon öncesinde Uğur'dan gelen topa dokunmayıp aynı anda Elyasa ve Ernst'i şaşkın bırakması ise klasına yakışır, ince bir hareketti.

Baskı devam ederken kanatları sene başından beri yeterince etkili kullanamayan siyah beyazlılar, bu konuda en beklenmedik oyuncusu Holosko'dan harika bir orta sonucu Almeida'nın harika kafa vuruşu ile öne geçti. Holosko'nun topu bakarak ve bilerek adrese yolladığını belirtmek gerekir. Aynı şekilde Almeida'nın da kafası ile topu atılabilecek en iyi noktaya atmasıda çok değerli. İlerleyen dakikalarda bu sefer Almeida ortalamış ama Holosko içeri yaklaşıp net vuruşu yapamamıştı.

Skor avantajını ele geçiren Beşiktaş geçmiş sezonlardan farklı olarak geri çekilmiyor artık. Bu da dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı. Takım olarak bu zamanlarda biraz dağınık ve panik halinde bir görüntü çiziyor olsa da, niyetin süreklilik olması gelecek adına çok önemli. Beşiktaş bu baskıyı sürdürdüğü sıralarda harika bir gol daha attı. Önce Hilbert topla ceza sahasına girdi ve Kasımpaşa savunmasının dengesini bozdu. Bu karambolde Almeida topu Holosko'ya ulaştırdı ve Filip başarısız bir şut çekti. Rakip topu uzaklaştırınca atak bitti derken, topu tekrar kazandı Beşiktaş ve Oğuzhan atağa yön veren isim oldu. Sırasıyla  Oğuzhan-Fernandes-Oğuzhan-Olcay-Almeida-Olcay paslaşmasına tanık olduk. Bahsettiğimiz pas trafiği 3-4 saniye yoktu bile. Bu Barcelona gibi paslaşmalar sonucunda Olcay geçen hafta olduğu gibi kaleci ile baş başa kaldı ve bu sefer çalım atmayı denedi ama yine başarılı olamadı. Bu sefer farklı olarak olay yerinde Fernandes vardı ve skoru iki sıfıra taşımayı başardı. Bu gol aynı zamanda bazı detayları gözler önüne serdi.

Bu golü bu kadar detaylı atkarmamın bir kaç sebebi var. Öncelikle bu pas trafiğini maç içinde özellikle Olcay, Oğuzhan ve Fernandes'in kurduğu küçük üçgenlerde defalarca yaptığını görme şansımız oldu. Topa hükmetme konusunu haftalardır yazıyorum ve ismi geçen bu çocuklar, bu işi çok iyi yapabileceklerini ve bir arada uyum içinde oynayabileceklerini göstermiş oldular. Aynı şekilde Almeida'dan faydalanarak ceza sahasına girmenin ne kadar kolay olduğunu da göstermiş oldu bu pozisyon. Bunun dışında Olcay'ın ve Holosko'nun ofansif anlamda skora etki etmek konusunda yeterli olamayacağını da bir kez daha görmüş olduk. Olcay'ın bu yönünü insanların bilip, ona göre değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisi geldiğinde burada hakkında yazdığım yazıda da özellikle bu konuya değinmiştim. Bir başka önemli konu ise, başarısız atağın ardından, oyunu geriden kuran isimdi. Normalde oyuncular bu durumda ilk olarak Fernandes'i ararken, artık bu işi yapabilecek bir Oğuzhan var. Oğuzhan'ın topu ileri taşıması, aynı zamanda Fernandes'i de daha çok ceza sahasına itmiş oluyor ve gol yollarında etkili olmasını sağlıyor.

Skor avantajını iyice ele geçiren Kara Kartal aynı Galatasaray maçında olduğu gibi rakip takımın kazandığı kornerde inanılmaz bir savunma zaafı gösterince skor kısa süre sonra 2-1'e geldi. Alan savunması yapmak doğru bir tercih olsa da, bu konuda yeterince çalışılmadığı gözlerden kaçmadı. İlk yarıda akıllarda kalan bir başka detay ise, topu gelişi güzel uzaklaştıran Uğur'un Aybaba'nın tepkisinin ardından verdiği yoruldum tepkisiydi.

İkinci devrede Kasımpaşa biraz daha hareketli olsa da, maçın genel görüntüsü değişmedi. Beşiktaş önce üçüncü golü buldu, ardından da sayısız gol pozisyonuna girdi. Bir kez daha net vuruş konusundaki eksiklikler gözden kaçmadı. Almeida'nın baş başa kaçırdığı pozisyon da bunlardan bir tanesiydi. Sonuç itibari ile Beşiktaş haftalar sonra kazanmayı başardı ve puan farkının açılmadığı şu süreçte çok büyük bir kayıp yaşamamış oldu.

İstatistiksel anlamda Olcay, Oğuzhan ve Fernandes'in en çok koşan üç futbolcu olması ve ceza sahasına ortalarda yakalanan % 63'lük oranın genel ortalamaya göre yüksekliği önemliydi. Bu başarıda beklerin katkısının olmaması ise oldukça düşündürücü.

22 Ekim 2012

Bonkör Kartal

Kara Kartal bu hafta kendi sahasında, son 6 maçtır kazanamadığı Trabzonspor ile karşılaştı. En son kazandığı maç Schuster döneminde, Portekiz çetesinin ilk maçlarından biri olan kupa maçıydı. O açıdan Schuster'in tribünde yer alması da bir o kadar ironikti. Kendisini tekrardan görmek, bir çok kişi gibi beni de heyecanlandırdı.

Beşiktaş'ta geçen hafta ceza alan Veli ile sakatlığı bulunan Necip'in olmaması, Hasan ve Oğuzhan adına önemli bir şanstı. Burada başta olmak üzere, her defasında bu çocukların forma giymeleri gerektiğini savunuyorum. Beşiktaş'ın topa hükmetme ve oyuna yön verme konusunda böylesine yetenekli iki oyuncusu varken, yeterince forma bulamamaları oldukça üzücü bir durum. Bu hafta şans bulan Oğuzhan oldu ve oldukça başarılı bir maç çıkardı. Ayrıca hocasının ekran karşısında yeterince koşmuyor diye eleştirdiği genç futbolcu, sahanın en çok koşan ismi oldu.(10.866m) Bunun dışında gösterdiği performans, yaptığı başarılı ofansif katkı ile herkesin takdirini topladı. Aybaba'nın gelecek haftalardaki tercihi umarım hayal kırıklığı yaratmaz.

Siyah beyazlılarda bir başka farklılık ise ilerideki hücum hattındaydı. Sahada Almeida, Batuhan ve Holosko üçlüsü vardı. Almeida sol tarafta, Holosko sağ tarafta, Batuhan ise en uçta yerini aldı. Çizgideki isimlerin kenar-forvet özelliğinden uzak olması ve Almeida'nın merkezde devamlı yanlız kalması böyle bir denemeye yol açtı ama sonuç oldukça başarısız oldu. Kara Kartal ilk 45 dakika boyunca oldukça vasat bir oyun sergiledi ve sonuç olarak devreye 1-0 yenik girdi.

İkinci devrede sahada yokları oynayan ve devre arasında gideceğini düşündüğüm Batuhan'ın yerine, Olcay'ın girmesi ile takım biraz daha toparlandı. Üst üste gelen ataklar sonucunda kazanılan serbest vuruşta, Fernandes başta kaleci Onur'u olmak üzere herkesi şaşırttı ve orta yapmak yerine topu doğrudan kaleye yolladı. Bu sayede skora denge geldi ve Beşiktaş tempoyu arttırmaya çalıştı. 

Kısa süre içinde çok ciddi pozisyonlar yakalandı. Almeida ve Olcay'ın net pozisyonları gol olmayınca, kulübeden oyuna dahil Mehmet Akyüz de gerekli katkıyı sağlayamayınca maç malesef bu şekilde bitti. Son dakikalarda yakalanan baskı ve Olcay'ın son saniyede kaçırdığı pozisyon ise duyguların tavan yaptığı andı. Hakemin düdüğünün ardından, birbirinden habersiz bir şekilde oyuncuların yerlere serilmesi ise istek ve arzu konusunda herkesi mutlu etti.

Maç ile ilgili önemli ayrıntı ise başta Olcay'ın son saniyedeki pozisyonu olmak üzere, kaçan gollerdi. Burada Onur'un başarılı performansı dışında, ciddi anlamda bir bitiricilik noksanlığı göze çarpıyordu. Olcay transfer olduğunda şurada kendisini değerlendirmiştim. Olcay'ın kaçırdığı pozisyonun benzerlerini defalarca yaşamış biri olarak, açıkcası çok şaşırmadım. Aynı şekilde Almeida da bu tarz pozisyonlarda hem Bremen'de hem de Beşiktaş'ta defalarca benzer durumları bizlere yaşattı. Beşiktaş'ın ilerideki oyuncuları, senelerdir olduğu gibi gol yollarında etkisiz ve bitiricilikten uzak. Kale önünde çerçeveyi gördüklerinde net vuruş yapmak konusunda ciddi zorluklar yaşıyorlar. Mustafa Pektemek dışında eldeki oyuncuların hiç birinde de bu yeteneği göremiyoruz malesef. Beşiktaş'ın bu dönemde bir Feyyaz'ı bir Ahmet'i yok. Beşiktaş'ın eksikleri çok olsa da, en önemli eksikliği bu. Sonuç olarak Beşiktaş rakiplerinin puan kaybettiği bu haftada, bonkör davranarak onlara eşlik etti ve beraberlik furyasına katıldı.
















11 Ekim 2012

Call Me Maybe

İlk olarak İngiltere'nin Crystal Palace takımı ile başladı her şey. Miami Dolphins Cheerleaders'ın Call Me Maybe parçası ile yapılan kombine reklamında gördük bu güzelleri. Kontra 100.yılını kutlayan FC Santos'tan geldi. Santos kulübü aynı parçanın Portekizce versiyonunu çekmiş ve futbolcusundan, malzemecisine kadar herkes oynamış.


Crystal Palace Kombine Reklamı






FC Santos'un Klibi



En Dolu Tribünler


Stadionwelt sitesi bu sezon Avrupa liglerindeki takımların stadyumlarının dolulukları ile ilgili güzel bir araştırma yapmış. Bu araştırmanın sonunda Süd Tribünesi ile meşhur Borussia Dortmund %100 kapasite, yani maç başına 80.645 kişi ile hem Almanya'nın hem de Avrupa'nın birincisi olmayı başarmış. Bir başka Bundesliga ekibi Bayern München ise %100 kapasiteye ulaşmış olsa da, stadyumu biraz daha ufak kaldığı için dördüncü olabilmiş. İlk 10 takım arasında 4 Bundesliga ekibi'nin yer alıyor olması da bir başka önemli detay. Borussia Dortmund'u takip eden diğer 29 takım ise şu şekilde;

Takım Adı
Gelen taraftar sayısı / Stadyum Kapasitesi % Doluluk Oranı

2. Manchester United
75.353 / 76212 % 98.87

3. FC Barcelona
74670 / 98787 %75,59

4. FC Bayern  München
71.000 / 71.000 %100

5. Real Madrid
71.000 / 80.162 %88.57

6. Schalke 04
60.511 / 61.673 %98.12

7. FC Arsenal
60.092 / 60.355 %99.56

8. Hamburger SV
54.708 / 57.441 %95,24

9. Newcastle United
50.559 / 52.387 96.51

10. Borussia Mönchengladbach
49.942 / 54.010 %92,47

11. Ajax Amsterdam
49.575 / 52.960 %93,61

12. AC Milan
48.447 / 80.065 %60.51

13. VfB Stuttgart
48.810 / 60.405 % 79.65

14. Glasgow Rangers
46.738 / 50.549 %92,46

15. Manchester City
46.531 / 47.726 %97.50

16. 1.FC Nürnberg
46.017 / 50.000 %92.03

17. Hannover 96
45.800 / 49.000 %93.47

18. Celtic
45.346 / 60.982 %74,36

19. Eintracht Frankfurt
45.063 / 51.500 %87.50

20. FC Liverpool
44.667 / 45.276 %98,65

21. Shaktar Donezk
44.585 / 50.000 %89.17

22. Feyenoord Rotterdam
43.500 / 51.137 %85.07

23. AS Roma
42.854 / 70.364 %60.90

24. Inter Milan
42.827 / 80.065 %53.49

25. Paris SG
41.760 / 47.428 %88.05

26. FC Chelsea
41.587 / 42.522 %97.80

27. Atletico Madrid
41.500 / 54.851 %75.66

28. Werder Bremen
41.457 / 42.100 %98.47

29. OSC Lille
40.214 / 50.186 %80.13

30. AFC Sunderland
39.870 / 49.000 %81.37

2 Ekim 2012

Çaresiz

Beşiktaş dün İnönü'de Rıza Çalımbay'ın Sivassporunu konuk etti. Taraftara verilen ceza sebebi ile tribünlerde bayanlar ve çocuklar yerlerini almış, rakipler haftayı yenilgi ile kapatmışlardı. Kazanmak çok önemli bir hal almıştı ama böyle maçlarda Beşiktaş'ın puan bıraktığı çok kez olmuştu ve gelenek bozulmadı.

Maç kadrosu yine bir önceki hafta sahada yer alan takımla aynıydı. Sadece Gaziantepspor maçında penaltıya sebebiyet veren Sivok yerine, Escude vardı. Aybaba'nın kadro tercihlerinin antremanlardan çok, maçlarda gösterilen performansa göre şekillendiğini söyleyebilmek için erken ama verdiği sinyaller şimdilik bunu gösteriyor.

Maçın ilk devresi iki takımın mücadelesi ile geçti. 45 dakika sonrası bazı veriler adeta Beşiktaş'ın performansını özetliyordu. İlk devrede en çok koşan isim Veli Kavlak, en çok top kaptıran oyuncu Filip Holosko ve kaleyi bulan şut ise 0 oluyordu. Beşiktaş Sivasspor'dan daha istekli olmasına rağmen, topu ayağında tutmakta inanılmaz zorlanıyordu. İlk yarı boyunca takım üst üste 3 pas bile yapmakta zorlanıyordu ve dolayısı ile rakip alanda oyunu domine edemiyordu.

İkinci devrede de durum pek farklı değildi. Aybaba takımı bozmadan aynı şekilde sahaya sürdü ve ilk devreye oranla Beşiktaş biraz daha hareketli bir oyun sergiliyordu. Ama ilk devrede de yapılamayan pas organizasyonları hala sürüyordu. Bu da ister istemez oyuncuların uzaktan şutlarla gol aramasına sebep oldu. Çaresizce çekilen bu şutlar, sadece maç sonunda tutulan istatistiklere yansıyacaktı.

Oyun bu şekilde devam ederken kaleyi cepheden gören bir noktadan bir serbest vuruş kazanıldı. Almeida topu kullanmak isteyince, kalecinin görüş açısını engellemek isteyen barajdaki Beşiktaşlılar ile Sivassporlu futbolcular arasında bir kargaşa yaşandı. Hakemin uyarıları, kartları derken geçen iki dakikadan ardından kullanılan top barajdan sekti ve bir anda rakip atağa çıktı. Burada topun düştüğü noktaya ilk ulaşan isimler Uğur ve Fernandes, bir an kimin topu uzaklaştıracağı konusunda tereddüt yaşadılar ama Uğur'un uyarısı sonrası Fernandes topu bıraktı. Uğur topu uzaklaştırayım derken, topu Fernandes'e nişanlayınca bir anda Atıf Chahechouhe topla buluşup 40 metre ilerleyerek golü attı. Golü bu denli detaylı anlatmamın sebebi ise, Beşiktaş'ın kendi yarı sahasında 1 tane bile oyuncunun olmamasıdır. Amatör lig takımlarında dahi yapılmaması gereken bir hatadır bu. Özellikle serbest vuruşun şut olarak kullanacak olması da, çok daha önemli bir detaydır. Uğur orada rakibe çarptırmamış olsa dahi, en azından bir isim daha olmalı ve atak başlamadan bitmeliydi.

Sonuç olarak Beşiktaş-Sivasspor maçlarında yenen abuk sabuk gollere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Geçen sezon Grosicki'nin kendisinin bile ofsayt sandığı gol, ondan önceki dönemlerde penaltısı verilmeyen Beşiktaş'ın dönen topta yediği golle yenilmesi gibi benzer örneklerini çokca yaşadık zamanında.

Golün ardından karşılıklı oyuncu değişikleri ile oyun devam etti. Aybaba sahada adeta varlığı belli bile olmayan Holosko yerine Batuhan'ı aldı. (Holosko demişken, neden ısrarla Filip'in tek forvet çıkılan maçlarda, kanat forvet olarak değerlendirilmeye çalışıldığını anlayamıyorum. Şampiyon olunan sene haricinde, o bölgede gösterdiği performans hep yetersiz kaldı. Teknik ekip yabancı olsa bir nevi anlarım bu denemeleri ama Aybaba'nın onu bu şekilde kullanmasına anlam veremiyorum. Beşiktaş'ın sezon başından beri ceza sahasına yaptığı ortalarda bu kadar başarısız olmasının altında yatan sebeplerin biri de budur.)  Bu hamlenin ardından Veli yerine, yeteneklerine çok inandığım Hasan Türk dahil oldu. Aybaba'nın saha performansına göre kadroyu şekillendirmesi oyuncular üzerinde de etki etmiş olacak ki, Hasan yapması gerekenden çok daha fazlasını yapmayı denedi ve zaman zaman bu hanesine eksi olarak yazıldı. Yine de genel performansı oldukça başarılıydı diyebilirim. Bu hamlelere Rıza hoca kısa süre içinde Erman-Pedriel hamlesi ile cevap verdi ama arkada yakalanacak boşlukları değerlendirebilecek bir isim olan Pedriel, çok etkili olamadı. Beşiktaş yüksek toplarla oynamaya başlayınca da, Rajnoch'u dahil etti ve bozan bir oyun anlayışına yöneldi ve bunda da başarılı oldu.

Beşiktaş adına iç sahada böylesine önemli bir haftada kaybetmek cidden çok kötü oldu ama asıl önemli olan Beşiktaş'ın sergilediği performans. Beşiktaş her maç daha iyi oynaması gerekirken, aksine daha kötü oynuyor. Özellikle Sivas maçında gösterilen performans endişe vericiydi. Tavukların başını keser ve serbest bırakırsanız, kısa bir süre dengesizce koşarlar. Beşiktaş futbol takımının görüntüsü de tam anlamı ile başı kesik tavuklar gibi. Gereksiz bir telaş, gereksiz bir kontrolsüzlük söz konusu. Umarım bir an önce bu görüntüden kurtulmayı başarırlar. Bir başka önemli konu da, Aybaba'nın her röportajında 14 adet futbolcusu olduğundan bahsetmesi. Bunun diğer genç oyuncular üzerinde nasıl bir iz bıraktığını düşünmesi dileği ile.