21 Aralık 2012

İlk Yarı Analizi - 12/13

Cuma günü oynanan Kayserispor maçı ile ligin ilk devresi Beşiktaş adına tamamlanmış oldu ve bir ilk yarı değerlendirmesi yapmanın gerekli zamanı geldi. Beşiktaş'ın sergilediği 17 maçlık lig performansı ile başlayıp, oyuncuların bireysel performanslarını analiz edip, en sonunda da eksiklere değineceğim. Son olarak da transfer konusunda da neler yapılması gerektiği konusunda düşüncelerimi ekleyeceğim.

Beşiktaş sezona oldukça karmaşık bir ortamda başladı, fakat ligin belli dönemlerinde gösterdiği performans ve güzel futbolla isminden en çok söz ettiren takımlardan biri olmayı başardı. Kara Kartal sezon öncesi iki büyüklü lig olmaya doğru gidiyoruz, bu takım sahaya dahi çıkamaz, sezon sonunu göremez diyenlere en güzel cevabı sahada verdi ve bir kez daha ne kadar büyük bir camia olduğunu göstermiş oldu.

En Golcü Takım

Beşiktaş 17 maç sonunda attığı 38 gol ile ligin en çok gol atan takımı oldu ve 2.23 gol ortalamasına ulaştı. Bu rakam son 5 sezonda ise sırasıyla 22, 28, 20, 25, 18 gol şeklinde olmuştu. Kısaca şampiyonlukla sonuçlanan en yakın sezona dahi 10 gollük bir fark atmış oldu. Bu rakama nasıl ulaşıldığına daha sonra bireysel oyuncu değerlendirmelerinde tekrar döneceğim.

Buna karşın kalesinde gördüğü 25 gol ile ise, bu sezon en çok gol yiyen 6. takım oldu. Beşiktaş'ın maç başına yakaladığı ortalama ise 1.47 gol. Geçmiş 5 sezonda devreyi sırasıyla 14, 18, 10, 18, 17 gol yiyerek kapatan siyah beyazlılar için bu rakam ufak bir rekor diyebiliriz. Bu konuya da daha sonra detaylı bir şekilde değineceğim.

İç Saha ve Deplasman Karnesi

İç saha karnesine baktığımızda ise bu sezon yakalanan 9 maçta 16 puan ise oldukça başarısız olarak değerlendirilebilir. Maç başına bir değerlendirme yapıldığında ortaya çıkan rakam 1.77 puana denk geliyor. Fenerbahçe'de bu rakam 16.hafta itibari ile 2.37 iken, Galatasaray'da ise 2.12 puan. Kısaca iç sahada rakiplerinden çok daha zayıf bir durumda Beşiktaş. Bu sezon 4 beraberlik,1 yenilgi ve sadece 4 galibiyetle oldukça kötü sezonlardan birini yaşıyor. Kapalı tribün için uygulanan kombine ve bilet fiyatı politikasının da bunda payı olduğunu düşünüyorum. Berabere kalınan Trabzonspor ve Galatasaray maçlarında şans ve hakem faktörleri söz konusu olsa da, Bursaspor ve Eskişehir maçlarında ise takım savunmasındaki inanılmaz hataların bedelini ödemiş oldu Beşiktaş. Kaybedilen Sivasspor maçında da geçmiş sezonlardaki kaybedilen iç saha maçlarının bir kopyasını izlemiştik; Hakim taraf olunmasına karşın, bireysel hatalar yüzünden kaybedilen 3 puan!

Beşiktaş'ın dış saha performansı ise topladığı puana bakıldığında oldukça başarılı denebilir. Deplasmanda oynadığı 8 maçtan toplamda 14 puan toplamayı başardı ve maç başına 1.75'lik puan ortalamasını tutturdu. Topladığı puanlar ile 15 puanlı Galatasaray'ın (16.hafta itibariyle) arkasından ikinci sırada yer almayı başardı. Galatasaray'ın ortalaması ise 1.88 puan. Beşiktaş'ın ligde daha kolay sayılabilecek deplasmanları ilk yarı itibari ile oynamış olmasını da belirtmekte gerekiyor. Mesela Bursa, Eskişehir, Sivas, Trabzon, Galatasaray gibi deplasmanları ikinci devre oynayacak. İlk devre zor tabir edilebilecek deplasmanlardan Gaziantep, Ordu, Fenerbahçe ve İBB maçlarını geride bırakmış olması da önemli bir avantaj. Bu dört maçtan toplanan 4 puan ise, mevcut kadronun bu konuda yetersiz kalacağının sinyallerini veriyor aslında.

Kaleci Performansları

Kaleci performanslarına baktığımızda ise Cenk Gönen'in ligde 2 maçta forma giydiğini görüyoruz. Bu karşılaşmalar sezonun ilk maçı olan İBB ve Galatasaray derbisi. 2 maçta 4 gol yiyen Cenk'in bu maçlarda kaleyi bulan 7 şutta başarılı bir performans sergilediğini görüyoruz. McGregor ise 15 maç forma giydi ve bu maçlarda toplamda 20 gol (+1 gol Kayserispor) yedi. Bu maçlarda yaptığı başarılı kurtarış sayısı ise 24. Aşağıdaki tabloda iki ismin ortalamalarını daha detaylı bir şekilde görebiliyoruz (Kayserispor maçı dahil edilmedi). Kupa maçlarını değerlendirmenin genel oyuncu tercihlerinden ötürü, hataya sebebiyet verebileceğini düşündüğüm için değerlendirmelere almadım.



Defans'ın Performansı

Defanstaki tercihlere baktığımızda ise merkezde en çok forma giyen oyuncular olarak karşımıza sırasıyla Tomas Sivok, İbrahim Toraman ve Ersan Gülüm çıkıyor. İbrahim Toraman forma giydiği maçların 10 tanesinde stoper olarak görev aldı. Bu maçlarda Beşiktaş 15 gol yerken, orta alanda forma giydiği maçlarda ise sadece 7 gol yedi. Yukardaki hesapta yenilen gol ortalamasının 1.47 olduğunu dikkate alırsak, stoperde Toraman'ın forma giydiği maçlarda bu yüksek ortalama ufak bir oranda aşılmış oluyor.

Sivok ise 1-0 kaybedilen Sivasspor maçı haricinde bütün maçlarda forma giyerek devreyi tamamladı. Gaziantepspor maçında yapmış olduğu gereksiz penaltı dışında, genel performansına bakıldığında oldukça iyi bir devreyi geride bıraktığını söyleyebiliriz. Takım geçmiş sezona göre duran toplarda daha etkisiz olmasına rağmen, attığı 3 golle bu özelliğini de sürdürüyor. Ersan ise kadroya sonradan dahil olan isimlerden biri oldu. Fenerbahçe maçının ikinci devresi itibari ile şans bulmaya başlayan Ersan, gösterdiği performansla son haftalar haricinde oldukça başarılı oldu. Onun forma giydiği  8,5 maçta yenilen 11 gol genel ortalamanın ufak farkla altında kalıyor. Bu isimler dışında forma giyen Escude ise ligde oynadığı Galatasaray, Sivasspor ve Fenerbahçe maçlarında uyumsuzluğu ile dikkat çekti. Gerçi 45 dakikalık Fenerbahçe maçında sol bek olarak oynadığını da belirtmek gerekir. Aşağıdaki tabloda geride kalan 17 maçın stoper ikililerini değerlendirebilir ve yenilen gol adetlerini inceleyebilirsiniz.


Stoperler kadar savunmanın önemli parçalarından biri de beklerdir. Milli takım maçında İsmail'in sakatlanması ve ardından Emre Özkan,Tanju Kayhan'ın kadro dışı bırakılmasıyla, sol bekteki görev Uğur Boral'ın oldu. Gökhan Süzen transferi son anda şartlar ve Emre'nin tavrından dolayı gerçekleşmeyince işlerin iyi gitmeyeceği aslında en başından beri belliydi. İşler iyice karmaşıklaşınca Emre tekrardan kadroya dahil edildi ama pek forma şansı bulamadı. Sağda ise Hilbert alternatifsiz olmasına rağmen harika bir mücadele gösterip, ilk devrenin Beşiktaş adına en uzun süre forma giyen oyuncusu oldu. Sadece sarı kart cezalısı olduğu Antalyaspor maçında forma giyemedi. Uğur Boral ise bütün maçlarda forma giydi ve Fenerbahçe maçı dışında oynadığı bütün maçlarda sol bek olarak sahadaki yerini aldı. Bu oyuncuların performanslarını ve genel savunma zaaflarını yenilen goller üzerinden değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan aşağıdaki tablo önemli.


Yenilen gollere bakıldığında Uğur Boral'ın Galatasaray, Bursaspor, Antalyaspor maçlarında kademe hataları yaptığını, Sivasspor maçında da bireysel bir top paylaşımı hatasına sebebiyet verdiğini görüyoruz. Bunun dışında Fenerbahçe karşısında sol açık olarak forma giydiği maçta Gökhan Gönül'ü takip etmemesi ve Escude'nin de yetersiz oyunu yüzünden yenilen iki golde de hatalarının olduğu göze çarpıyor. Bazı duran top organizsyonlardaki adam paylaşımında yapılan hatalara girmiyorum ama bu konuda da markaj konusunda eksikliklerinin olduğunu görüyoruz. Hilbert'in göze çarpan hataları ise, rakibin kontra ataklarında kendisinin pozisyonunu yitirdiğini ve arkasına sarkan oyuncuları yakalamakta güçlük çekmesi diyebiliriz. Golle sonuçlanan bu hatalardan en önemlileri Bursaspor,Eskişehirspor ve son oynanan Kayserispor maçlarında rakibin atmış olduğu goller diyebiliriz. Üç maçta da Beşiktaş'ın o an önde olduğunu da atlamamak gerekir. Yenilen gollerden bir çoğunun duran toplardan kaynaklanması ise bu konuda takım savunmasında zaafların olduğunu gösteriyor.

Orta Saha Performansı

Beşiktaş'ın bu sezon en ilginç performansı ise orta alanda yaşandı. 4-3-3'lü oyun şablonunda görev alan isimlerin sahaya yansıttığı futbol, maçların skorlarına da yansıdı. Bu üçlünün en önemli ismi atmış olduğu goller ve yapmış olduğu asistler ile Fernandes oldu. İlerleyen dönemde forma şansı bulan Oğuzhan'ın da bu süreçte ciddi katkıları oldu. Alttaki tabloda 17 lig maçındaki ortasaha tercihlerini ve maç sonuçlarını görebiliyoruz.
Göze çarpan en önemli istatistik Oğuzhan'ın oynadığı maçlarda yakalanan başarı. Forma giydiği bütün maçlarda Beşiktaş sahadan puan ve puanlarla ayrılmayı bilen ekip olmuş. En yüksek galibiyet oranı da kendisine ait. Bunun dışında oyuncuların gördükleri kartlara baktığımızda ise durum çok daha ilginç. Bu alanda da Veli ve Oğuzhan en çok kart gören isim olarak öne çıkıyorlar. Attıkları gol oranlarına ve asistlere baktığımızda ise Fernandes diğer isimlerin açık arasında önde olduğunu görüyoruz. ( Kayserispor maçında Veli daha uzun süre aldığı için, orta alana onun ismini yazdım ve hesabı da ona göre yaptım.)


Almeida Holosko ve Olcay

Siyah beyazlıların ileri üçlüsünde en çok forma giyen isimler ise Hugo Almeida, Filip Holosko ve Olcay Şahan oldu. Galatasaray maçında Mustafa Pektemek'in sakatlanması ve Erkan Kaş'ın çok fazla şans bulamaması, bütün yükü bu üçlünün taşımasına sebep oldu. Almeida 9 gol 6 asistle en önemli silah olurken, onu 8 gol 4 asistle Holosko takip etti. Olcay ise 5 gol 2 asistle bu ikiliye eşlik etti. Atılan 38 golün 22 adedini bu üç oyuncunun atmış olması, genel tablo itibari ile çok olumlu. Bu rakamlara ulaşılmasında takım halindeki ofansif etkinliğin de önemi büyük.

Eksikler ve Transfer

Bireysel anlamda bakıldığında savunmanın solu Beşiktaş'ın şu an zayıf karnı diyebiliriz. Öncelikle bu bölgeye iyi bir takviye şart diye düşünüyorum. Yerli olarak Türkiye'nin en iyi sol beki İsmail'in sakat olması ve transfer edebilecek ikinci bir ismin olmayışı, Beşiktaş'ı bu bölgeye yabancı bir transfere zorluyor. Hilbert'in zaman zaman baş ağrıtan ama genelde başarılı olduğu ofansif yönü, diğer kanada daha dengeli ve savunma yönü kuvvetli bir isme ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Bu bölgeye bence en uygun alternatif Valencia'da bu sezon forma şansı bulamayan Fransız sol bek Jeremy Mathieu. Kendisini opsiyon hakkı olmak kaydıyla kiralanabilir. Hem güçlü fiziği hem de hızı sayesinde oldukça faydalı olacaktır. Ayrıca duran toplardaki zaafları da giderebilecek donanımlara sahip olması önemli bir avantaj olacaktır. İsmi geçen bir başka futbolcu Ziegler de, yukarıda bahsettiğim denge faktörü yönünden yeterli olabilir.

Sağ bekte alternatifsiz olan Hilbert'in çok rahat sarı kart görmesi sebebiyle ve sezon sonunda ayrılma ihtimalinden ötürü bu bölgeye de bir transfer gerekiyor. Mehmet Akgün'ün sakatlıktan bir türlü kurtulamaması ve ikinci devrenin neler getireceğini kestirmek zor olduğu için, en geç sezon sonu itibariyle buraya iyi bir transfer ihtiyacı var. Şu an Gaziantepspor forması giyen eski Kartal, Serdar Kurtuluş'un yetenek ve tecrübesi itibariyle en uygun yerli isim olduğunu düşünüyorum. Seneye yabancı sayısının 5'e ineceğini de unutmamak gerekir. Antep'te ödemeler konusunda ciddi sorunlar yaşandığı haberlerini okuyoruz. Olası bir transferde ciddi sorun yaşanacağını düşünmüyorum.

En önemli eksikliklerden biri de ileri üçlüdeki oyuncuların alternatifsizlikleri. Holosko, Olcay ve Almeida'nın önemli katkılarına rağmen olası bir ceza ya da sakatlık durumunda, ciddi sorunlar yaşanacağı gerçeği unutulmadan, buraya da her üç bölgede de oynayabilen bir oyuncu transferi gerekiyor. Gerçi sistemde bir değişikliğe gidilecek mi sorusunun cevabını bilmiyoruz. Aybaba sezon başında çift forvetli bir oyun anlayışından bahsetmişti ama şartlar onu 4-3-3'e yöneltti. Eğer sistem değişecekse çizgi oyuncusundan çok, iyi bir yardımcı forvete ihtiyaç var ama aynı oyun sisteminde devam edilecekse aranan oyuncu özelliği net olarak İngilizlerin tabiriyle ''allrounder'' olmak zorunda. Basında ismi geçen Nene çizgide ve yardımcı forvet olarak oynayabilen bir isim olduğu için bu kriterlere uyuyor ama kanatlarda fizik olarak zorlanabilir. Olurda sistem ikili forvet olarak değiştirilirse, Nene bu şekilde çok daha faydalı olur. Mevcut sistemde hem kısa vadede hem uzun vadede daha önce ismi geçen Zarate'nin çok daha faydalı olabileceğini düşünüyorum. Zarate'nin çizgiler dışında, en uçta da forma giyebiliyor olması büyük bir avantaj. Aynı şekilde yardımcı forvet görevini de çok rahat üstlenebilecek yetenekte. Bunun dışında genç olması, uzun vade planların içinde düşünülebilmesi ve Fernandes örneğinde olduğu gibi tekrardan hak ettiği değere kavuşup ilerde maddi anlamda da kazanç getirebileceği için daha olumlu bakıyorum. Bu konuda tekrardan çalışma içinde olunması en güzel haberlerden biri olurdu herhalde.

Uzun vadede giderilmesi gereken iki önemli eksiklikten birisi ise kaleci konusu. McGregor'un genel performansı ve Cenk'in bazı önemli eksiklikleri göz önüne alındığında gelecek sezon için bu bölgeye iyi bir takviye şart. Özellikle rakiplerin kalecilerinin yanında Beşiktaş'ın da puanlar kazandırabilecek kalecilere ihtiyacı var. McGregor son iki maçta bu konuda umut verse de, yine de uzun vadede neler olacağını sene sonu oturup değerlendirmek gerekir.

Diğer eksik ise Oğuzhan ve Fernandes dışındaki yaratıcı orta saha eksikliği. Bu isimlerin olmadığı maçlarda alınan sonuçlar ve rakamlar yukarda detaylıca incelendiğinde de ortaya çıkan net sonuç, bu bölgeye de en geç sezon sonunda bir transferin şart olduğudur. Kalan 17 maçı bu ikilinin tamamlayabileceğini düşündüğüm için, çok acil bir eksiklik olmasa da gelecek sezon için şimdiden bu bölge için de çalışmaların başlaması gerekir. Özellikle yerli bir oyuncunun bu bölgeye takviyesi daha faydalı olacaktır. Antalyaspor'dan Emrah Başşan, Eskişehirspor'dan Alper Potuk, Hamburg'dan Tolgay Arslan, Gladbach'dan Tolga Ciğerci ve hatta İBB'de pek şans bulamayan Taner Yalçın doğru alternatiflerden biri olabilir.

Beşiktaş'ın ilk yarı itibari ile en'lerini değerlendirmek gerekirse ;

En iyi performans: Manuel Fernandes
En kötü performans: Julien Escude
En süpriz: Oğuzhan Özyakup
En şanssız: İsmail Köybaşı
En agresif: Veli Kavlak
En centilmen: Filip Holosko
En güzel atılan gol: Manuel Fernandes (Kasımpaşa)
En güzel yenilen gol: Orhan Gülle (Gaziantepspor)
En güzel asist: Manuel Fernandes (Antalyaspor)
En güzel kurtarış: Allan McGregor (Gençlerbirliği)
En güzel sevinç: Filip Holosko - Gangnam Style (Bursaspor)

Beşiktaş 3-1 Kayserispor

Beşiktaş'ın ilk devrenin son maçındaki rakibi, ligin genç ve tehlikeli takımlarından Kayserispordu. Prosinecki'nin yönetimindeki Kayserispor'un son haftalardaki başarılı performansı, siyah beyazlıların da son haftalardaki durağan performansı maçın zorlu geçeceğinin habercisiydi.

Kara Kartal sahaya alışmaya başladığımız 11 ile çıktı. Geçen hafta sahaya çıkan kadrodan farklı olarak, cezası biten Oğuzhan'ın tekrardan sahada olmasıydı. Kayserispor'da da kadro farklı değildi. Cleyton, Bobo, Sefa ve Mouche hücum hattının arkasında Abdullah, Riveros orta sahası ve savunmada da Nurettin, Khizanisvili, Eren, Salih sahadaki isimler oldular.

Beklenti siyah beyazlıların ilk dakikalarda hızlı başlayıp skor avantajını ele geçirmesi yönündeydi ama maça iyi başlayan Kayserispor oldu. Kısa sürede üst üste önce Bobo ile sonra da Mouche ile bir çok pozisyon buldular. Beşiktaş'ta savunma ve orta alan birbirinden kopuk bir görüntü sergileyince, ilk 30 dakikada üstünlüğü tamamen rakibe verdi. Bu sırada Bobo'nun ofsayta takılan bir tane de golü oldu. Savunma ciddi anlamda zaaflar verince, Aybaba Ersan'ı erkenden oyundan aldı. Böylece Toraman stoperde devam edecek ve oyuna giren Veli de orta alana geçecekti. Aybaba'nın bu tarz hamlelerinin meşhur olduğunu biliyoruz. Mesela en son 2010/11 sezonunda Bucaspor'un başındayken Beşiktaş'a farklı kaybettiği maçta da Erkan'ı henüz 30 dakika olmadan değiştirmişti. Savunmada yaşanan sorunlar, bu değişiklik sonrası  kısmen düzelmiş oldu. Burada mühim olan Ersan'a bu durumu doğru şekilde anlatmak, zira bütün savunmanın suçunu kendisine yüklemek büyük hata olur. Çünkü Ersan hem milli takım hem de Beşiktaş için çok önemli bir oyuncu.

Bu değişiklik sonrası Beşiktaş biraz daha toparlanmaya başladı ve Kayserispor'un uyuduğu bir anında Veli, Guti'yi hatırlatırcasina defans arkasına harika bir pas attı. Bu pasla buluşan Holosko ise sakin bir şekilde golü atmayı başardı. Beşiktaş rakip bu şoku atlatamadan, kısa bir süre sonra kornerden Sivok ile durumu 2-0'a taşıdı. Üst üste yaşanan bu pozisyonlarda Kayserispor'un yaşadığı konsantrasyon eksikliğinin payı büyüktü.

İkinci devreye de aynı oyun anlayışını sürdüren Beşiktaş, sahaya yansıttığı iştahı sayesinde Olcay ile skoru 3-0'a taşımayı başardı. Burada dikkat çeken Beşiktaş'ın öne geçtiği maçlarda, hücuma çıkışlardaki başarısı. Kontra ataklarda gösterilen performans ve pas tercihleri konusunda Beşiktaş sonuca her zaman gidemese de mükemmele yakın bir performans sergiliyor. Oyuncuların kapasitelerini sonuna kadar zorluyor olması da önemli bir etken. Çoğu oyuncu bireysel anlamda bu seviyelere geliyorsa, burada takdir edilecek kişi hocanın ta kendisidir.

3 gol atılır da gelenek bozulur mu? Skor avantajı yakalandı sakin bir maç izlenecek diye beklerken, önce Almeida sakatlandı ve çıkmak durumunda kaldı. Bu sırada rakip skoru 3-1'e getirdi ve kabus dakikaları başladı. Oyun kontrolü tekrardan Kayserispor'a geçti ve maç tek yönlü bir hal aldı. McGregor'un başarılı performansı ve savunma hattının dikkati sayesinde skorun artmasına izin vermedi Beşiktaş.

Beşiktaş her geçen gün eksiklerine ve zor şartlarına rağmen daha da iyi olacağını herkese gösteriyor. Beşiktaş sene başında kalmak isteyenlerden oluşan bir takım olarak, ikinci devrede herkesi ters köşe yapmaya da devem edecek gibi gözüküyor. Bu dengeyi bozmadan ince eleyip, sık dokumak gerekir.  Beşiktaş'ı isteyenleri aman dikkatli seçelim.

17 Aralık 2012

Gençlerbirliği 1-1 Beşiktaş

Beşiktaş 16.hafta'nın açılış karşılaşmasında Ankara deplasmanında Gençlerbirliği ile karşılaştı. Fernandes'in sakat, Oğuzhan'ın kart cezalısı olduğu bu maçta siyah beyazlıların nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu.

Beşiktaş sahaya bu eksikliklerinden ötürü bazı değişikliklerle başladı. Oğuzhan'ın yokluğunda onun yerine sahada Veli vardı. Fernandes'in yerine ise geçen maçlarda olduğu gibi kısmen ofansif rolüyle Necip yer alıyordu.

Maç öncesinde bu planın geçmiş maçlarda olduğu gibi tutmayacağını düşünüyordum. Çünkü bu orta saha yaratıcılıktan yoksun olmasının dışında, görev dağılımı konusunda da oldukça sıkıntı yaşıyordu. Bu maçta da durum pek farklı değildi. Veli Kavlak maçı İbrahim Toraman'ın ekseni etrafında yer alarak tamamladı ve takımın hücumsal anlamda çoğalamamasının en büyük sebeplerinden biri oldu. Toraman'ın tek başına yapabileceği işlerde gölge rolü üstlenmiş oldu. Bu tercihten ötürü Aybaba'yı eleştirmek adaletsizlik olur diye düşünüyorum ama Olcay'ı orta sahanın önünde kullanıp, sol bekte Uğur yerine Emre'yi kullansaydık ve Uğur'u da Veli yerine sol önde değerlendirsek daha faydalı bir takım olabilirdik diye düşünüyorum. Maçtan önce dileğimde bu kadro seçimiydi, hatta mantıklı tek kadro seçimi de buydu.

90 dakika boyunca sahadaki en etkili isimin Olcay Şahan olması da bu düşüncemin mantıklı olduğunu gösteriyor. Olcay'ın Almeida'ya yakın oynadığı zamanlarda rakip takımın dengesinin bozulduğu bir gerçek. Maç boyunca yakalanan pozisyonlarda da özellikle bu iki ismin hep ön planda olması bu düşüncemi destekliyor.
Karşılaşmanın 19. dakikasında Gençlerbirliği kazandığı bir serbest vuruş sonrası, Beşiktaş adam paylaşımındaki zaaftan ötürü golü yiyen taraf oldu. Hatalara en geriden başlamakta fayda var. Öncelikle McGregor'un topu çok rahatlıkla çıkıp uzaklaştırması gerekirdi. Bunun dışında Ersan ve Sivok ikilisinden bir tanesinin bu topu uzaklaştırabilmesi için aslında ortam çok müsaitti. Bir başka hata ise Kulusiç'e eşlik etmeyen Uğur Boral'ın, olduğu yerde kalması ve pozisyonu izlemesiydi. Takımın top kullanılmadan komple içeri doğru hareket etmesi de yapılabilecek en büyük hatalardan birisiydi. Bu tarz hataların sayısı birden fazla olunca, gol olmaması da kaçınılmaz oluyor tabi. Beşiktaş ilk devre kötü bir oyun sergilemesine rağmen, Olcay'ın şutunda top Aykut'a çarparak Ramazan'ı şaşırttı ve ağları buldu. Kaleyi bulan ilk topun gol olması Beşiktaş adına büyük bir şanstı.
İkinci devre ise Beşiktaş daha çok mücadele etmeye başladı. Özellikle Olcay ve Almeida'nın yakaladıkları pozisyonlar ve takımın mücadelesi son 10 dakikaya kadar çok değerliydi. Kara Kartal kulübeden destek konusunda sıkıntı yaşayınca, ister istemez tempo düştü ve maç berabere sonuçlandı.

Son iki haftada kaçan 4 puan Beşiktaş'ı zirveden uzaklaştırmış olsa da, kazanılacak bir Kayseri maçı tekrardan toparlanmak için çok önemli. En azından farkı arttırmadan devreyi tamamlamak Beşiktaş'ın şu an en önemli hedefi olmalı.

16 Aralık 2012

Sizin yatacak yeriniz yok!


Marketing uzmanı Güven Borça'dan güzel bir yazı. Üç büyüklerin marka değeri ve medya tarafından yaratılan suni dünya derbisini çok güzel bir şekilde değerlendirmiş. Eski bir yazı olmasına rağmen, güncelliğini halen korumakta.  
Ürüne dair özellikler, (USP)uzun vadede rakiplerden ayrışmada yetersiz kalır. O yüzden hepimiz markalarımızı kalıcı/evrensel değerler üzerine oturtmaya çalışır, onlara bir nevi ruh üfleriz. Kimliğini, kişiliğini, hayata kattıklarını, değerlerini tarif eder ve bunlar etrafında hikayeler kurgularız. Semboller, metaforlar geliştirir, marka işbirliklerini yönetiriz.
 Zaman zaman futbol takımlarına da bu çerçeveden bakmaya çalışırım. Burada özellikle üç büyükleri birbirinden ayrıştıracak marka fikirlerini birkaç kez yazmışlığım var. İstedim ki birileri buradan kendisine görev çıkarsın ve bu anlı şanlı markalarımız için kimlik-konumlandırma çalışması yapsın. Çünkü bence bunları birbirinden ayrıştıran soyut unsurlar çok az ve birbirileriyle, hakemlerle itişmeleri, şikeler filan da özünde bundan kaynaklanıyor.
Orta boy bir şehir takımının ayrıştırıcı marka değerleri o şehirle veya bölgeyle koşut gider. Trabzonspor’un marka değerleri Trabzon ve Karadeniz’den beslenir. Aynı şeyi Bursa, Eskişehir veya Napoli için de söyleyebiliriz. Bu takımlar şehirleriyle özdeştirler. İletişimciler reddi miras yapmadıkları sürece kimlikli, kişilikli markalar olarak hayatlarını sürdürürler.
Bazı büyük şehirlerin birden fazla büyük takımı vardır. Genelde iki. Bunlar da çoğunlukla yirminci yüzyılda sağ-sol politika temelinde ayrışmışlardır. Milan-İnter, Roma-Lazio, Everton-Liverpool gibi. Mavi renkli olanı sağın, patronların, kırmızı renkli olanı solun, işçilerin takımı. Bugün hepsi patronların takımı olsa da hala geçmişin izlerini, hikayelerini taşırlar.  
İşte İstanbul büyüklerinin sıkıntısı burada. Üçü de İstanbullu ve üçü de yüz senede nüfusu yüz kat artan kimliksiz şehrin karmaşası içinde kaybolup gitmişler. Bu üçlü içinde Beşiktaş’ı ayıran değerler biraz daha net. Öncelikle Türkiye’nin en marka taraftar grubu Çarşı’ya sahipler. Beşiktaş kültüründe daha fazla aidiyet, kendini adama ve fedakarlık var. En son FEDA kampanyası, “Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin”  sloganı örnektir. Bir semte yakınlık da daha belirgin BJK’da… Filan.  
Ama Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ayrıştırıcı unsurları, soyut değerleri çok daha az. Öncelikle bir yere bağlılıkları yok. İsimlerini taşıyan semtler çok küçük. Fenerbahçe alanı biraz daha geniş tutup Kadıköy ile yakınlaştırılabilir belki ama Fenerbahçe Cumhuriyeti diyorlar,  Fenerbahçe Türkiye’dir diyorlar ve Kadıköy marka bağlantısını kendileri bilerek kesiyorlar.
Galatasaray’ın ise bir okul bağlantısı var farklı olarak. Ancak onlar da kendilerini seçkin bir zümre ile kısıtlamak yerine daha kitlesel bir duruşu tercih ediyorlar. Aslında bu konuda resmi bir irade/tercih filan görünmüyor. Ben olsam Galatasaray markasına okuldan bazı değerleri taşırdım.  Tabi bu tür kararlar ciddi taraftar araştırmaları sonrasında alınmalı ama malum, bunları yapacak bütçeleri yok.  
Bir araştırma yapılsa ve GS/ FB taraftarlarının önüne bir grup sıfat, değer ve kişilik özellikleri atılsa ve de kendi takımlarına uygun olanları seçmeleri istense, ortaya istatistiksel olarak anlamlı bir ayrışma çıkacağını zannetmiyorum. Benzer bir şekilde taraftar profil araştırması yapılsa, değer ve kişilik anlamında taraftarların ayrışacağını da zannetmiyorum. Çünkü ortada böyle bir söylem bütünlüğü görünmüyor. Hepsi “en büyük”. Eskiden takımların oyun stilleri ve transfer politikaları belki bir ayrışma sağlıyordu. FB daha çok yıldızların toplandığı ve keyfe yönelik futbol oynarken GS takım ruhunu yansıtan agresif futbol sergiliyordu. Ancak günümüzde her takım hem hücumu, hem defansı oynayıp hem takım organizasyonuna hem de bireysel yeteneklere ihtiyaç duyuyor. O yüzden bugün  Barça’nın “tiki taka”sı dışında kimse oyunla, ekolle ayrışamıyor.
GS ve FB’nin ayrıştırıcı bir felsefesi, üzerine oturduğu bir damarı olmadığı için kendilerini birbirlerine karşı konumlandırıyorlar. (The law of opposite – Ries&Trout) Özellikle Fenerbahçe’nin GS düşmanlığı dışında tutunacak pek bir dalı yok. Ancak Galatasaray’a gol atınca gerçek Fenerli olunması da bundan. Adına da ezeli rekabet diyorlar. Renkler ve semboller dışında iki markayı bir birinden ayıran bir şey yok. Maçlarda taraftarın söylediği marşların, şarkıların yüzde 90’ı aynı. Mehter marşıyla başlayıp biricik sevgilim ile bitiriyorlar.
Bizim yöneticiler de sanayicilerimiz gibi ürüncü. Zannediyorlar ki en iyi hoca ve ekibi bulduğunuzda iş bitecek. Marka takımları birleştiren harç olan soyut değerler, hikayeler ve kavramlar gözden kaçıyor. İstanbul’dan üç büyük marka çıkarmaya çalışırken şehrin kozmopolit yapısından fazla bir değer ürememesi takımlarımızın en büyük handikapı. Ancak bunu aşmak için en ufak bir çaba da yok.
Burada bahsettiğim marka çalışmaları iyice bir futbolcuya verdikleri paranın yüzde birine yapılır. Ancak vermezler. O yüzden zamanın Hülya-Gülben rekabeti gibi birbirinden beslenip durumu magazinel seviyede sürdürürler. Birinin stadında öbürünün kupa alamamasının sebebi de budur. Çünkü bunların özde birbirinden farkı yok. Bunların yatacak yeri yok.  Bütün kaynakların İstanbul’a aktığı dönemde bol gübre ile hıyar gibi büyümüşler. Sonra o gücü kullanıp Anadolu’yu kurutmuşlar, alavere dalavere ile bir güç biriktirmişler ama o güç de anca annemizin ligine yetmiş.
Bunları bir marka zanneden sponsorun parasına yazık. Bunlara alternatif çıkaracak bir irade ortaya konulamamasına daha da yazık.

Güven Borça

11 Aralık 2012

Beşiktaş 2-2 Eskişehirspor

Beşiktaş ligin 15.haftasında kendi evinde ligin iyi futbol oynayan ekiplerinden biri olan Eskişehirspor ile karşılaştı. Kalan kritik üç maçtan ilki olan bu maçı, zirvede sağlam bir şekilde durabilmek için kazanmak gerekiyordu.

Beşiktaş her zaman yaptığı gibi maça fırtına gibi başladı ve kısa süre içinde iyi bir sezon geçiren Holosko ile öne geçti. Ardından güzel futbolunu da sürdürdü ve ilk yarı boyunca genel performansının da ötesinde bir oyun sergiledi. Kaçan pozisyonlar bir kenara, maçı tam anlamıyla domine eden taraf olmuştu Kara Kartal. Değerlendirilemeyen pozisyonlardan 2 dakikalık bir klip bile yapılabilirdi.

Aynı futbol anlayışı ikinci devrede de devam etti. Beşiktaş rakibe üstünlük sağlamanın dışında, diğer maçların aksine bu sefer boş alan da bırakmıyordu. Bu başarılı performans Eskişehir'in savunma anlayışında da risk almasına ve oyuncuların hatalı pozisyon almalarına sebep verdi. Bu sırada yakalanan pozisyonların birinde Oğuzhan'ın Almeida'nın sol ayağına servis ettiği pas ile skor 2-0'a taşınmış oldu. Almeida topa vuruşu ile siz bana böyle pas verirseniz, ben ayağımla da atarım der gibiydi. Oğuzhan'ın o aradan Almeida'nın önüne bıraktığı pas bile, ne derece akıllı bir oyuncu olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Diğer maçlarda olduğu gibi siyah beyazlılar skoru iyice ele geçirince, yine geriye yaslanmaya başladılar. Buna rağmen ciddi hatalar yaşanmazken, Necibin kontrolsüz müdahelesinde Diego yerde kaldı ve hakem Barış Şimşek penaltı noktasını gösterdi. Ortayı yapanın (Servet) ve pozisyona giren oyuncunun (Diego) rakibin stoper ikilisi olması ise rakibin kontrolü yitirdiğinin aslında en güzel göstergesiydi.

Penaltı sonucu skor 2-1'e gelince, Beşiktaş yine o gereksiz ürkek oyun anlayışına büründü ve kısa sürenin ardından son saniyelerde rakibin 80 metreyi paslarla geçmesi sonucu oyuna dengeyi getirdi. Golü yerken geride 6 oyuncunun olması ise sorunun dengesiz yakalanmaktan çok, psikolojik olduğunu göstermiş oldu. McGregor'un ise yakın köşe yerine, uzak köşeyi kapatması ise topun ağlarla buluşmasını kolaylaştıran bir başka faktördü.

Bu sorunun çözülmesi için bazı çalışmalar yapıldığını, Aybaba'nın akşam lig tv'de yaptığı açıklamalardan anlıyoruz. Hilbert'in mesela son dakikalarda dahi skoru değiştirmek için kendini ileri atmasından örnekleyerek bunlardan bahsetti. Belkide bu takımı durdurmamak gerekiyordur? Benzeri örneklerini özellikle Hollanda liginin takımlarından izliyoruz. Bu takımlar skordan bağımsız bir şekilde, öncelikle devamlı önde baskıyı sürdürmek hedefindedir. Belki de değişime burdan başlamak gerekiyordur diye düşünüyorum. Sadece bireysel anlamda bu oyuncular buna nasıl motive edebilinir, nasıl hazırlanılır ona çalışmak gerekir. Sonuç itibari ile Beşiktaş önemli bir maçtan 1 puanla ayrıldı ama bu kayıp 80 dakika boyunca gösterilen performansı kesinlikle gölgelemedi. Önemli olanda bu diye düşünüyorum.

2 Aralık 2012

Ezber Bozar 1-2

Dün akşam Beşiktaş ligin kendi evinde en güçlü takımlarından biri diyebileceğimiz Ordusporla karşılaştı. Sahaya en önemli eksiği Fernandes dışında, beklenen kadroyla çıkmıştı Kara Kartal. Sadece sol bekte Emre yerine yine Uğur oynuyordu.

Maç öncesindeki tahminlerimde dengenin Beşiktaş lehine bozulması için Necip ve Oğuzhan'ın performansının belirleyici olacağını düşünüyordum. Maç içinde Necip ofansif anlamda çok bir şey yapmamış olsa da, onun bu açığını Oğuzhan başarıyla kapatmasını bildi. Aynı şekilde Oğuzhan'ın defansif eksikliklerinde de Necip iki kişilik oynayarak dengeyi korudu. Bu uyum rakibin orta sahasındaki direncle baş etmenin tek yoluydu ve sonuç olarak galibiyeti getirdi.

Bu maçı diğer maçlardan ayıran bir başka nokta ise, Beşiktaş'ın bu sezon ligde ilk defa geriye düştüğü bir maçı kazanmasını bilmesiydi. Rakibin Orduspor olması da bu anlamda oldukça önemli. Sıradan bir takım karşısında bu başarının çok bir anlamı olmaz. Rahatlıkla Orduspor için ligin en iyi savunma disiplinine sahip olan ekibi diyebiliriz. Dolayısı ile bu takıma karşı geri düşüp, maçı çevirmek gerçekten büyük bir başarıdır.

Beşiktaş'ın dün bir başka artısı da, öne geçtiği dönemde skoru elinde tutmayi bilmesiydi. Tam anlamıyla takım savunması oturdu diyemeyiz ama takımın alan daraltma çabaları ve mücadelesi oldukça iyiydi. Gereksiz yerlerde yapılan anlamsız fauller dışında, hiç bir ciddi tehlike yaşanmadı bile diyebiliriz. Buna rağmen takımın skor avantajını eline aldığında, ileri çıkışlarda Oğuzhan ve Almeida'ya eşlik eden olmayınca bu takımı tam anlamıyla skoru korumaya yöneltti. Burada Holosko ve Olcay'ın daha etkili olması gerekirdi. Holosko 12.447m koşarak lig ortalamasının çok üstünde yer alsa da, bunu takımın hücumsal etkinliğine yansıtamadı. Olcay da genel performansından çok uzak kalınca, oyundan alınması kaçınılmaz oldu. Yedek kulübesinin etkin olmayışı bu durumlarda çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Teknik ekibin yapılacak olası transferlerde bu eksikliği göz önünde bulundurması şart.

Beşiktaş 4 maçlık zorlu serinin ilk maçını başarıyla tamamladı ve diğer maçlar için umut verdi. Kalan maçlarda sergilenecek performans, Beşiktaş'ın sezonun kalan bölümünde neler yapabileceğini net bir şekilde gösterecektir. Henüz ligin sadece 14.haftasını geride bıraktığımız gerçeğini unutmadan, ayaklar yere sağlam bir şekilde basmalıdır.

Bir başka önemli olan ise galibiyetlerle pekişen takım ruhu. Aybaba'nın bu sezon takıma kazandırdığı en önemli katkı da burada gizli. Beşiktaş futbol takımında bir sahiplenme ve bir dayanışma görüyoruz. Hoca'nın bu konuda katkısı çok büyük. Teknik ekipler gelip geçicidir ama takım içinde yaratılan bu arkadaşlık ortamı kalıcıdır. Bu açıdan gece yarısı antremanları, beraber yapılan menemen partileri önemlidir.