18 Mayıs 2012

Ralf Rangnick




Ralf Rangnick 53 yaşında Almanya’nın sayılı hocalarından bir tanesi, bundesliga’daki son dönemlerde yaşanan taktiksel devrimin baş mimarlarından. Futbolculuk kariyeri çok başarılı olmasa da hocalığı dönemindeki başarıları ile ismi şimdiden unutulmazlar arasına girmiştir.

23 yaşında adım attığı teknik direktörlüğün yanında Stuttgart Üniversitesinde ingilizce spor eğitimi aldı. Bunların dışında Brighton Üniversitesinde de eğitim gördü. Köln Spor Akademisini 1.2 (5 üzerinden 4.8) ile bitirip A-Lisansını aldığında ve döneminin 1. olması bir yana, okul tarihinin en başarılı isimlerinden birisi olmuştu.

Kendisini diğerlerinden farklı kılan taktiksel bilgisi dışında, Alman futbolundaki bakış açısını değiştirme yeteneği olmuştur. Almanya uzun seneler liberolu oyun sistemi ile boğuşurken, o çıkıp doğru olanın dörtlü defans zinciri olduğunu savunmuş ve bunu 1998 senesindeki bir spor programında çıkıp herkesin anlayacağı şekilde anlatmasından sonra da Profesör lakabını almıştır.

Bugün onun yanındaki yada ondan etkilenen isimler Bundesliga’ya damgalarını vuruyorlar. Mesela bir dönem yardımcısı olan Hannover’li Slomka, Mainz ile geçen sezon inanılmaz performans sergileyen Tuchel yada onun oyun anlayışına uygun bir futbol oynayan Jürgen Klopp gibi. Kısaca Almanya’da yaşanan bu değişikliğin ilk isimlerinden biri Ralf Rangnick olmuştur.

Ciddi anlamda 26 yaşında başladığı teknik direktörlük görevinde dikkatleri üzerine çekmesi çok sürmez. 1997 senesinde Ulm takımının başına geçtiğinde hedef 2.lig’e çıkmak olacaktır. Dörtlü savunma ve farklı oyun anlayışı ile kısa zamanda büyük başarı yakalayıp takımını üst lige taşımayı başarır. İkinci sezon takım harika bir şekilde mücadele etmeye devam eder ve sezonun ilk devresini birinci sırada tamamlar. Bu başarıdan sonra dikkatleri üzerine çekmeyi başarır ve Stuttgart açık bir şekilde onu istediğini dile getirir. Sezon sonu gideceği nerdeyse belli olduğu için takımda bu durumdan etkilenir ve düşüş yaşar. Bu sebepten ötürü erken ayrılmak zorunda kalır ve kısa süre sonra küme düşme tehlikesi yaşayan Stuttgart’ın başına geçer. Ulm o sezon sonunda Bundesliga’nın yolunu tutar, Stuttgart düşmez.

Stuttgart ile ilk sezonunda orta sıralarda kalır ama yine de inter toto biletini kapmasını bilir, Bir sonraki sezon ise şubat’a kadar Avrupa’da mücadele etmeyi başarsa da ligdeki vasat performans sonucu eleştirilerin odak noktası olur. Sene bitmeden de görevine son verilir. Burda o dönem Stuttgart’ın ciddi anlamda mali sorunlar yaşadığını dile getirmekte fayda var. Bu yüzden bir çok önemli futbolcuları ile yollarını ayırmak durumunda kalmışlardı.

2001 yazında ise Hannover 96 ile anlaşır. Hannover o dönem ikinci lige demir atmış, bir türlü tekrardan üst lige çıkmayı başaramamış bir kulüptür. O sezon harika bir performans sonucu en yakın rakibinden 10 puan önde ligi birinci bitirir ve 1.Bundesliga’ya yükselirler. Attıkları 93 gol ve toplamda aldıkları sadece 3 yenilgi ile herkesten takdir toplarlar. 1.Bundesliga’daki ilk sezonlarında uzun süre düşme hattında yer alsalar da, ikinci devre yapılan transferler sayesinde ligde kalmayı başarırlar. Bu sezonun ardından Hertha başta olmak üzere bir çok kulüp kendisi ile ilgilenir ama Hannover onu bırakmak istemez. Sezona iyi başlasalar da, ikinci devrenin başındaki düşüşün ardından görevine son verilir.

Bir sonraki sezonun 7.haftasında Heynckes’in yerine Schalke’de göreve başlar ve kısa sürede takımla beraber ciddi başarılara imza atar ve ligi ikinci bitirir. Kupada da finale kadar takımını taşır ama Bayern karşısında malup olur. Ertesi sezonda kupa’da Frankfurt karşısında ciddi bir hezimete uğrarlar ve erkenden elenirler. Avrupada da ciddi başarılar gelmez. Kısa süre sonra görevine son verilir.



Bir sonraki durağı hem onun hem de Alman futbolunun tarihi hamlelerinden biri olmuştur, Hoffenheim. SAP şirketinin sahibi Dietmar Hopp, bir zamanlar top koşturduğu kendi köyünün takımı  olan Hoffenheim’ın başına Rangnick’i getirir. 2006 yılında devraldığı takımı ilk sezonunda 2.Bundesliga’ya, ertesi sezonda 1.Bundesliga’ya çıkarmayı başarır. Benzer performansı Bundesliga’da da sürdürdüler ve uzun süre ligin üst kısmında yer aldılar. Kadrolarında yer alan uluslararası futbolculardan bir kaçı bugün Newcastle’da forma giyen Demba Ba, Bayern’den Luiz Gustavo, Schalke’den Obasiydi. Ligi 7. sırada bitirseler de Bundesliga’nın en çok konuşulan takımı olmayı başarmışlardı. Bir sonraki sezonda ligin keyif veren takımlarından biri oldular ve bir önceki seneye yakın performans gösterdiler. 2010/2011 sezonunun ortasına doğru gelindiğinde Hopp ile yolları ayırma kararı aldı. Hopp kulübün kendi kendini idare etmesini istiyordu ve önemli oyuncuların gitmesine müsade ediyordu. Rangnick bu durumda hedeflerinin peşinden koşmanın zor olacağı için devre arasında ayrılmayı tercih etti. Hopp’un ona yaptığı eleştiri durumu net bir şekilde özetliyordu: Aşırı hırslı!



Kısa süre sonra da Magath ile sorunlar yaşayan Schalke’nin başına geçti. Burada öncelikle İnter’i eleyerek yarı finale çıkmayı başardı. Yarı finalde Manchester United karşısında boyun eğse de performans açısından takdir edilen maçlar çıkardılar. Diğer yanda da kupa’yı Duisburg’u 5-0 yenerek kazanmasını bildiler. Bu sezon’a iyi bir şekilde Magath’dan kalma takımı temizlemişken ve umutlu bir bekleyiş içindeyken bir anda tükenmişlik (burn-out) sendromu sebebi ile görevini bıraktığını açıkladı. Bunu daha önce kaleci Enke’den duymuştu Almanya ve sonu çok kötü bitmişti*.



Bu süreci kendi şu şekilde anlatıyor. ‘....vücüdüm tam anlamı ile yorgun düşmüştü. Sağlıksız beslenme, kendine dikkat etmeme...içimdeki enerji bir sonraki antremana çıkma heyecanı kaybolmuştu. Kendimi hazır görmediğim için bırakmak gerektiğini söyledim....’ İşin sadece mental olmadığını, kan ve hormonal sonuçlarından da net bir şekilde anlaşıldığını belirtiyor. Çağın hastalıklarından birisi malesef. Aşırı derecede çalışma, kendine dikkat etmeme ve hep maksimuma ulaşma çabası! Neyse ki kendisi bu süreci başarı ile atlattığını ve tekrardan bir takım çalıştırmak için hazır olduğunu dile getiriyor.

Rangnick’in futbol anlayışından bahsetmek gerekirse ciddi anlamda Arrigo Sacchi’den etkilendiğini söyleyebiliriz. Doksanların başının Milanı onun hayatında önemli bir yere sahip. Bu anlayışın temel prensipleri olan takım halinde alan savunması ve topa baskı uygulamak, gittiği her takımda uyguladığı temel felsefedir. Genelde 4-4-2 oyun formasyonunu seçse de kimi zaman baklavalı 4-4-2 ve 4-2-3-1 oynattığı da olur. Top rakipteyken, o oyuncuya en az bir kişi ile baskı uygulamak olmazsa olmazıdır. Onun için takımın dinamikliği çok önemlidir. Topa karşı alanı savunamayan, gerekli hareketliliği gösteremeyenin onun kadrosunda hiç şansı olamaz.

Aynı Sacchi gibi bir diğer etkilendiği isim ise önde baskılı futbol oynatan Zdenek Zeman olmuştur. Hatta bu hayranlığı 91’de Zeman’ın Foggia’nın başında olduğu dönemde tatil yaptığı yere yakın bir kasabada kamp yaptığını duyunca, antremanları izlemek için her öğlen kamplarına gidecek derecededir.

Önem verdiği noktalardan bir tanesi ise kendi ekibi. Yanına aldıkları isimlerin tamamına çok güvenir. Daha önce de belirttiğimiz isimlerde bunun bir delili gibiler. O açıdan gittiği yere kesinlikle ekibi ile gelmelidir. Bir önemli unsur ise takımın inşaası. Kariyerini dikkatlice incelediğimizde de bu yönü bariz bir şekilde ön plana çıkar. Yeniden yapılanma fırsatı tanınan Hoffenheim başta olmak üzere Hannover,Ulm gibi takımlarda yakaladığı başarı bu açıdan önemlidir.



Yıldız futbolcularla arası pek iyi olmamıştır. Önceki dönemlerinde Stuttgart sürecinde Balakov ile ciddi sorunlar yaşamış ve onu kadro dışı bırakmıştır. Kısa süre sonrada yönetimsel anlamda sorunlar sebebi ile ayrılmak durumunda kalmıştır. Bunun dışında kısa süreli de olsa Schalke’ye tekrar geldiğinde Raul ile de oyun içinde kullanma açısından zorluklar yaşamıştır ama bu sadece bununla sınırlı kalmıştır. Yine de bu oyunculara saygıyı duyar, asıl hedefin başarı olduğunu ve başarı gelince onlarında oynadıklarından keyif alacaklarını savunur.

Çok büyük bütçelere ihtiyaç duymaz. Oyuncu takip portfoyü geniştir. Dolayısı ile çoğu kişinin bilmediği isimleri alıp getirebilir. Bu oyunculardan da genelde maksimum verim almayı bilir. Özellikle Avrupa’da İngiltere ve İtalya liglerini yakından takip etmesi ile bilinir.

Jürgen Klinsmann milli göreve getirildiğinde ilk olarak yardımcılık görevini ona teklif eder ama o bu teklifi kabul etmez. Bugün belki de Joachim Löw yerine o olacaktı milli takım koltuğunda. Kısaca şu an bana göre olması gerektiği noktanın çok uzağındadır. Potansiyeli ve bilgisi ile gerçekten futbolun dahisidir. Kendisi uygulamalarında inatçıdır. Bu konuda kendisine kesinlikle sonsuz bir güven duyabilirsiniz. Benim gözümde şu an dünya’nın sayılı taktisyenlerinden birisidir. İşinin ehli bir adamdır, gözü kapalı güvenilebilir.

Şimdi durumu Beşiktaş penceresinden değerlendirdiğimizde iki şey öne çıkıyor. Sabır ve sonsuz güven! En ufak şüphe varsa kesinlikle gelmemelidir. Yeniden yapılanmaya uygun, uzun süre çalısılacak bir isim olsa da, yeterli güven ortamı olmadan başarılı olması mümkün değildir. Hertha ve Schalke yazımda belirttiğim gibi yönetim anlayışları itibari ile bu camialar aşırı derecede bize benzerler. Schalkede zorlanmasında yatan sebepte budur. Yönetim sabırlı olmalıdır ve kısa vade hedeflerden çok uzun vadede başarıyı hedeflemelidir. En önemli unsur Derwall gibi bu ülkede futbolda devrim yapabilecek kapasitesidir. Yeni yönetim ve başkanın kafalarındaki modele çok uygun bir isim olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede Beşiktaş’a bir Avrupa kupası ve oynadığı futbol ile ligdeki bütün takımlara model olabilecek bir takım yaratabilir.



İki erkek çoçuk babası, anadili seviyesinde İngilizcesi olan bu futbol adamı eğer kararını verip Türkiye’ye geliyorsa bilinmelidir ki para için gelmiyordur, inanmıştır. İnandığı zamanda Türk futbolunda devrim yapabilecek bir insandır. Burada mühim olan taraftarın ve yönetimin duruşu olacaktır.


* Bir dönem Fenerbahçe forması da giymiş olan Robert Enke 20.11.2009 senesinde yaşadığı yoğun baskı ve bunalım sonucu hayatına son vermişti.



5 yorum:

  1. Okuduğum ve anladığım kadarıyla iş "YONETIM ve TARAFTAR'IN SABRI VE GUVENI"nde bitiyor.

    Çok güzel bir yazı. Hadi Hayırlısı.

    YanıtlaSil
  2. Enke küçük kızı öldükten sonra bunalıma girip öyle intihar etmiştir.

    YanıtlaSil
  3. Enke'nin durumu biraz daha farklı olsa da, özel hayatlarında yaşadıkları sorunlarla spor camiasının fertlerinin işi hiç kolay değil. Buna benzer örnekleri Bebe ve Simao ile de yaşadık.
    Rangnick fazla detaya girmese de ailemden insanlar için de çok çaba sarf etmek durumunda kaldım diyerek aslında durumu net bir şekilde özetliyor.

    YanıtlaSil
  4. Herzmanki gibi Harika bir analiz olmuş Ersincim..Ellerine Sağlık..
    Ralf Rangnick kimdir ? sorusuna yanıtı hakkıyla vermişsin..Tebrikler..
    Umarım Beşiktaşın başına geçer ve artık beklediğimiz Alt-Üst Yapı uyumunu ve Futbol Kültürünü yerleştirir..

    YanıtlaSil
  5. uzun vadede beşiktaş takımının genç oyuncular tarafından ilk onbire oynatabilme amacında olursa kredesi sonsuzdur nokta.

    YanıtlaSil