Ralf Rangnick 53 yaşında
Almanya’nın sayılı hocalarından bir tanesi, bundesliga’daki son dönemlerde
yaşanan taktiksel devrimin baş mimarlarından. Futbolculuk kariyeri çok başarılı
olmasa da hocalığı dönemindeki başarıları ile ismi şimdiden unutulmazlar arasına
girmiştir.
23 yaşında adım attığı teknik direktörlüğün yanında Stuttgart
Üniversitesinde ingilizce spor eğitimi aldı. Bunların dışında Brighton
Üniversitesinde de eğitim gördü. Köln Spor Akademisini 1.2 (5 üzerinden 4.8) ile
bitirip A-Lisansını aldığında ve döneminin 1. olması bir yana, okul tarihinin
en başarılı isimlerinden birisi olmuştu.
Kendisini diğerlerinden farklı kılan taktiksel bilgisi
dışında, Alman futbolundaki bakış açısını değiştirme yeteneği olmuştur. Almanya
uzun seneler liberolu oyun sistemi ile boğuşurken, o çıkıp doğru olanın dörtlü
defans zinciri olduğunu savunmuş ve bunu 1998 senesindeki bir spor programında
çıkıp herkesin anlayacağı şekilde anlatmasından sonra da Profesör lakabını
almıştır.
Bugün onun yanındaki yada ondan etkilenen isimler
Bundesliga’ya damgalarını vuruyorlar. Mesela bir dönem yardımcısı olan
Hannover’li Slomka, Mainz ile geçen sezon inanılmaz performans sergileyen Tuchel
yada onun oyun anlayışına uygun bir futbol oynayan Jürgen Klopp gibi. Kısaca Almanya’da
yaşanan bu değişikliğin ilk isimlerinden biri Ralf Rangnick olmuştur.
Ciddi anlamda 26 yaşında başladığı teknik direktörlük
görevinde dikkatleri üzerine çekmesi çok sürmez. 1997 senesinde Ulm takımının
başına geçtiğinde hedef 2.lig’e çıkmak olacaktır. Dörtlü savunma ve farklı oyun
anlayışı ile kısa zamanda büyük başarı yakalayıp takımını üst lige taşımayı
başarır. İkinci sezon takım harika bir şekilde mücadele etmeye devam eder ve
sezonun ilk devresini birinci sırada tamamlar. Bu başarıdan sonra dikkatleri
üzerine çekmeyi başarır ve Stuttgart açık bir şekilde onu istediğini dile
getirir. Sezon sonu gideceği nerdeyse belli olduğu için takımda bu durumdan
etkilenir ve düşüş yaşar. Bu sebepten ötürü erken ayrılmak zorunda kalır ve
kısa süre sonra küme düşme tehlikesi yaşayan Stuttgart’ın başına geçer. Ulm o
sezon sonunda Bundesliga’nın yolunu tutar, Stuttgart düşmez.
Stuttgart ile ilk sezonunda orta sıralarda kalır ama yine
de inter toto biletini kapmasını bilir, Bir sonraki sezon ise şubat’a kadar
Avrupa’da mücadele etmeyi başarsa da ligdeki vasat performans sonucu
eleştirilerin odak noktası olur. Sene bitmeden de görevine son verilir. Burda o
dönem Stuttgart’ın ciddi anlamda mali sorunlar yaşadığını dile getirmekte fayda
var. Bu yüzden bir çok önemli futbolcuları ile yollarını ayırmak durumunda
kalmışlardı.
2001 yazında ise Hannover 96 ile anlaşır. Hannover o
dönem ikinci lige demir atmış, bir türlü tekrardan üst lige çıkmayı başaramamış
bir kulüptür. O sezon harika bir performans sonucu en yakın rakibinden 10 puan
önde ligi birinci bitirir ve 1.Bundesliga’ya yükselirler. Attıkları 93 gol ve
toplamda aldıkları sadece 3 yenilgi ile herkesten takdir toplarlar. 1.Bundesliga’daki
ilk sezonlarında uzun süre düşme hattında yer alsalar da, ikinci devre yapılan
transferler sayesinde ligde kalmayı başarırlar. Bu sezonun ardından Hertha
başta olmak üzere bir çok kulüp kendisi ile ilgilenir ama Hannover onu bırakmak
istemez. Sezona iyi başlasalar da, ikinci devrenin başındaki düşüşün ardından
görevine son verilir.
Bir sonraki sezonun 7.haftasında Heynckes’in yerine
Schalke’de göreve başlar ve kısa sürede takımla beraber ciddi başarılara imza
atar ve ligi ikinci bitirir. Kupada da finale kadar takımını taşır ama Bayern
karşısında malup olur. Ertesi sezonda kupa’da Frankfurt karşısında ciddi bir
hezimete uğrarlar ve erkenden elenirler. Avrupada da ciddi başarılar gelmez.
Kısa süre sonra görevine son verilir.
Bir sonraki durağı hem onun hem de Alman futbolunun
tarihi hamlelerinden biri olmuştur, Hoffenheim. SAP şirketinin sahibi Dietmar
Hopp, bir zamanlar top koşturduğu kendi köyünün takımı olan Hoffenheim’ın başına Rangnick’i getirir.
2006 yılında devraldığı takımı ilk sezonunda 2.Bundesliga’ya, ertesi sezonda
1.Bundesliga’ya çıkarmayı başarır. Benzer performansı Bundesliga’da da
sürdürdüler ve uzun süre ligin üst kısmında yer aldılar. Kadrolarında yer alan
uluslararası futbolculardan bir kaçı bugün Newcastle’da forma giyen Demba Ba,
Bayern’den Luiz Gustavo, Schalke’den Obasiydi. Ligi 7. sırada bitirseler de
Bundesliga’nın en çok konuşulan takımı olmayı başarmışlardı.
Bir sonraki sezonda ligin keyif veren takımlarından biri oldular ve bir önceki
seneye yakın performans gösterdiler. 2010/2011 sezonunun ortasına doğru
gelindiğinde Hopp ile yolları ayırma kararı aldı. Hopp kulübün kendi kendini
idare etmesini istiyordu ve önemli oyuncuların gitmesine müsade ediyordu.
Rangnick bu durumda hedeflerinin peşinden koşmanın zor olacağı için devre
arasında ayrılmayı tercih etti. Hopp’un ona yaptığı eleştiri durumu net bir
şekilde özetliyordu: Aşırı hırslı!
Kısa süre sonra da Magath ile sorunlar yaşayan
Schalke’nin başına geçti. Burada öncelikle İnter’i eleyerek yarı finale çıkmayı
başardı. Yarı finalde Manchester United karşısında boyun eğse de performans
açısından takdir edilen maçlar çıkardılar. Diğer yanda da kupa’yı Duisburg’u
5-0 yenerek kazanmasını bildiler. Bu sezon’a iyi bir şekilde Magath’dan kalma
takımı temizlemişken ve umutlu bir bekleyiş içindeyken bir anda tükenmişlik
(burn-out) sendromu sebebi ile görevini bıraktığını açıkladı. Bunu daha önce
kaleci Enke’den duymuştu Almanya ve sonu çok kötü bitmişti*.
Bu süreci kendi şu şekilde anlatıyor. ‘....vücüdüm tam
anlamı ile yorgun düşmüştü. Sağlıksız beslenme, kendine dikkat
etmeme...içimdeki enerji bir sonraki antremana çıkma heyecanı kaybolmuştu.
Kendimi hazır görmediğim için bırakmak gerektiğini söyledim....’ İşin sadece
mental olmadığını, kan ve hormonal sonuçlarından da net bir şekilde
anlaşıldığını belirtiyor. Çağın hastalıklarından birisi malesef. Aşırı derecede
çalışma, kendine dikkat etmeme ve hep maksimuma ulaşma çabası! Neyse ki kendisi
bu süreci başarı ile atlattığını ve tekrardan bir takım çalıştırmak için hazır
olduğunu dile getiriyor.
Rangnick’in futbol anlayışından bahsetmek gerekirse ciddi
anlamda Arrigo Sacchi’den etkilendiğini söyleyebiliriz. Doksanların başının
Milanı onun hayatında önemli bir yere sahip. Bu anlayışın temel prensipleri
olan takım halinde alan savunması ve topa baskı uygulamak, gittiği her takımda
uyguladığı temel felsefedir. Genelde 4-4-2 oyun formasyonunu seçse de kimi
zaman baklavalı 4-4-2 ve 4-2-3-1 oynattığı da olur. Top rakipteyken, o oyuncuya
en az bir kişi ile baskı uygulamak olmazsa olmazıdır. Onun için takımın
dinamikliği çok önemlidir. Topa karşı alanı savunamayan, gerekli hareketliliği
gösteremeyenin onun kadrosunda hiç şansı olamaz.
Aynı Sacchi gibi bir diğer etkilendiği isim ise önde
baskılı futbol oynatan Zdenek Zeman olmuştur. Hatta bu hayranlığı 91’de
Zeman’ın Foggia’nın başında olduğu dönemde tatil yaptığı yere yakın bir
kasabada kamp yaptığını duyunca, antremanları izlemek için her öğlen kamplarına
gidecek derecededir.
Önem verdiği noktalardan bir tanesi ise kendi ekibi.
Yanına aldıkları isimlerin tamamına çok güvenir. Daha önce de belirttiğimiz
isimlerde bunun bir delili gibiler. O açıdan gittiği yere kesinlikle ekibi ile
gelmelidir. Bir önemli unsur ise takımın inşaası. Kariyerini dikkatlice
incelediğimizde de bu yönü bariz bir şekilde ön plana çıkar. Yeniden yapılanma
fırsatı tanınan Hoffenheim başta olmak üzere Hannover,Ulm gibi takımlarda
yakaladığı başarı bu açıdan önemlidir.
Yıldız futbolcularla arası pek iyi olmamıştır. Önceki
dönemlerinde Stuttgart sürecinde Balakov ile ciddi sorunlar yaşamış ve onu
kadro dışı bırakmıştır. Kısa süre sonrada yönetimsel anlamda sorunlar sebebi
ile ayrılmak durumunda kalmıştır. Bunun dışında kısa süreli de olsa Schalke’ye
tekrar geldiğinde Raul ile de oyun içinde kullanma açısından zorluklar
yaşamıştır ama bu sadece bununla sınırlı kalmıştır. Yine de bu oyunculara
saygıyı duyar, asıl hedefin başarı olduğunu ve başarı gelince onlarında
oynadıklarından keyif alacaklarını savunur.
Çok büyük bütçelere ihtiyaç duymaz. Oyuncu takip portfoyü
geniştir. Dolayısı ile çoğu kişinin bilmediği isimleri alıp getirebilir. Bu
oyunculardan da genelde maksimum verim almayı bilir. Özellikle Avrupa’da
İngiltere ve İtalya liglerini yakından takip etmesi ile bilinir.
Jürgen Klinsmann milli göreve getirildiğinde ilk olarak
yardımcılık görevini ona teklif eder ama o bu teklifi kabul etmez. Bugün belki
de Joachim Löw yerine o olacaktı milli takım koltuğunda. Kısaca şu an bana göre
olması gerektiği noktanın çok uzağındadır. Potansiyeli ve bilgisi ile gerçekten
futbolun dahisidir. Kendisi uygulamalarında inatçıdır. Bu konuda kendisine
kesinlikle sonsuz bir güven duyabilirsiniz. Benim gözümde şu an dünya’nın
sayılı taktisyenlerinden birisidir. İşinin ehli bir adamdır, gözü kapalı
güvenilebilir.
Şimdi durumu Beşiktaş penceresinden değerlendirdiğimizde
iki şey öne çıkıyor. Sabır ve sonsuz güven! En ufak şüphe varsa kesinlikle
gelmemelidir. Yeniden yapılanmaya uygun, uzun süre çalısılacak bir isim olsa da,
yeterli güven ortamı olmadan başarılı olması mümkün değildir. Hertha ve Schalke yazımda belirttiğim
gibi yönetim anlayışları itibari ile bu camialar aşırı derecede bize benzerler.
Schalkede zorlanmasında yatan sebepte budur. Yönetim sabırlı olmalıdır ve kısa
vade hedeflerden çok uzun vadede başarıyı hedeflemelidir. En önemli unsur
Derwall gibi bu ülkede futbolda devrim yapabilecek kapasitesidir. Yeni yönetim
ve başkanın kafalarındaki modele çok uygun bir isim olduğunu düşünüyorum. Uzun
vadede Beşiktaş’a bir Avrupa kupası ve oynadığı futbol ile ligdeki bütün
takımlara model olabilecek bir takım yaratabilir.
İki erkek çoçuk babası, anadili seviyesinde İngilizcesi
olan bu futbol adamı eğer kararını verip Türkiye’ye geliyorsa bilinmelidir ki
para için gelmiyordur, inanmıştır. İnandığı zamanda Türk futbolunda devrim
yapabilecek bir insandır. Burada mühim olan taraftarın ve yönetimin duruşu
olacaktır.
* Bir dönem Fenerbahçe forması da giymiş olan Robert Enke
20.11.2009 senesinde yaşadığı yoğun baskı ve bunalım sonucu hayatına son
vermişti.
Okuduğum ve anladığım kadarıyla iş "YONETIM ve TARAFTAR'IN SABRI VE GUVENI"nde bitiyor.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Hadi Hayırlısı.
Enke küçük kızı öldükten sonra bunalıma girip öyle intihar etmiştir.
YanıtlaSilEnke'nin durumu biraz daha farklı olsa da, özel hayatlarında yaşadıkları sorunlarla spor camiasının fertlerinin işi hiç kolay değil. Buna benzer örnekleri Bebe ve Simao ile de yaşadık.
YanıtlaSilRangnick fazla detaya girmese de ailemden insanlar için de çok çaba sarf etmek durumunda kaldım diyerek aslında durumu net bir şekilde özetliyor.
Herzmanki gibi Harika bir analiz olmuş Ersincim..Ellerine Sağlık..
YanıtlaSilRalf Rangnick kimdir ? sorusuna yanıtı hakkıyla vermişsin..Tebrikler..
Umarım Beşiktaşın başına geçer ve artık beklediğimiz Alt-Üst Yapı uyumunu ve Futbol Kültürünü yerleştirir..
uzun vadede beşiktaş takımının genç oyuncular tarafından ilk onbire oynatabilme amacında olursa kredesi sonsuzdur nokta.
YanıtlaSil